14 Kasım 2011

bir düş gördüm, gerçeğe uyandım!

ile Nurdal Durmuş

gökyüzü istanbul

 

Fotoğraf galerisi için;

Yazan: Nurdal Durmuş
bir düş gördüm, gerçeğe uyandım!

Bu şehirde çok fazla modern cinnet geçiriyoruz. Biraz uzaklaşmak iyi gelecek! İstanbul’dan ayrılırken tek yaptığım şey hoşçakal umursamaz şehir demekti. Oysa geri döneceğimi biliyordum da; ben de, seni umursamıyorum numarası yaptım…

Gökhan’la uçağın en arkalarında cam mı, kordidor mu kavgası yapmadan oturup, bulutların üzerinde hayallere daldık. Demokratik açılım için fikirler bile ürettik. Mesela, Doğu’ya giden-gelen uçaklarda “Türkçe ve İngilizce yapılan anonslara Kürtçe de eklenmeli.

Gökyüzü fotoğrafçılığı yapmak istiyorum; vatandaş Rıza’nın azarını işitip yerime oturuyorum. Oysa kemer ikaz ışıkları sönünce fotoğraf çekmek yasak değil. Kimse ne bu anonsları biliyor, ne de bilmediğini… Gökhan -boşver diyor, adama öfkeyle bakıp susuyorum. Yine de fırça yiyene kadar epey resim çekmiştim.

Uçağın yarısı asker dolu. Hakkari Yükseova’ya, askere gidişimi hatırladım. Uzun pusuları, çatışmaları, yaralanan ve şehit düşen arkadaşlarımı gördüm onların yüzünde. Yutkundum, tek satır edemedim. Yeter ki iyi olsunlardı. Hepsi geçecekti!

muş
Muş’tayız.
Yüksel, davul zurnayla karşılayacaktı ama alkışla yetindik 🙂
İsa, Ali, Yüksel, Gökhan, Ben ve sonsuz bir ova.
Güzel yemekler, güleryüzlü insanlar, taş atmayan güzel çocuklar hepsi var bu şehirde.
Kaygısız sokalara atıyoruz kendimizi. Doğuya giden metropol insanı neden kaygılanır acaba? Oysa herkes insanca yaşama kaygısında!
nurdal durmuş muş

Yine de içimde ne olur ne olmaz temkini var. Ama insanlar ve çocuklar o kadar kuşatıcı ki… Kendimi bir anda Muş’un varoşlarında çocukların oyun halkasının içinde buluyorum. Issız sokaklarda kimseden ürkmeden çocukluğumla buluşuyor, oyun halkasına dahil oluyor, bir gülüşe bütün oyunlardaki zaferlerimi feda ediyorum.
muş çocuk

Elimizde fotoğraf makinesini gören bir sürü çocuk başımıza toplanıyor. Hepsi bayram tebrik kartlarından hayata fırlamış kadar renkliAllah’ım, ne çok umut var…
Duvarlar, çocuklar, tarihi camiler, çarşılar, nasırlaşmış eller, çekingen anneler, tütünden bıyıkları sararmış babalar ve gökkuşağı renginde çocuklar. Görmek isteyen için her yerde ne çok kardeşlik, insanlık var!

….

Yarın, Nemrut dağına tırmanış var. Sözde erken uyuyacağız. Muş’u en tepeden, kaleden görelim, gece sokakta yürüyelim, çevapi içelim, Alparslan heykeline kadar gidelim derken yattığımızda saat üçtü…
muş uykuBurası İsa, Ali ve birkaç öğretmenin paylaştığı ev. Onlara misafir oluyoruz. Hem uyumasak ne olacak. İnanın beş yıldızlı otellerde bu muhabbeti, yerde uyumanın keyfini ve kaygısız serseliğinin huzurunu bulamazsınız.

Saatler kuruldu, ama sözde. Sabah bizi alarmlar değil, Ulu caminin müezzini uyandırdı.

Sabah…
Sisli havada ön koltuğa sıkışmış dört kişi ilerliyoruz…

muş sis
Anadoluyu gezerken en çok yaptığım şeylerden birisi yerel radyo istasyonlarına mesaj atarak istek şarkısı dinlemek ya da dj’leri işletmektir. Hiç unutmuyorum, Amasra’dan dönerken “rumuz gizli sevda” diye bir radyocuyu acayip işletmiştim. O’na ilanı aşk mesajı atıp, altına isim olarak rumuz gizli sevda yazmıştım. Utanmadan üstüne arabesk bir şarkı da istemiştim. Dj kızcağız mesajımdan o kadar büyülenmiştiki, şarkı arşivinde olmamasına rağmen internetten bulup dinletme gereği duymuştu. Sevmediğim bir şarkıydı ama istemiştim. Yapmadığım bir davranıştı ama yapmıştım.
Sonra çok mahçup oldum, utandım… Yaptığıma değil de, doğrusu dj kızın mesajı bukadar ciddiye alacağını ummamıştım.

tabela
Neyse…
Muş ovasından Bitlis’e ilerlerken, Doğu’da böyle yollar var mı hayretindeyiz. Muş’un yerel radyosu 49’da Ayça isimli bir dj yayında.
Ferhat Göçer’in ardından, Şebnem Ferah çalabilecek kadar deli!
Yüksel,
-ilkokuldan arkadaşım dedi; hemen arattım.
Şarkı arası Ayça’ya cepten ulaştık.
Aslında hep, İstanbul radyolarının dünyanın merkeziymiş gibi şehir eksenli yayınlar yapmasını eleştirmişimdir.
Düşünsenize… Siz radyoda, Çamlıca veya Kızkulesi üzerine muhabbet ederken Muş’ta hayat, odun sobasının etrafında yün ören ya da efkarla sigarasını çekip İstanbulla ilgili tek bir anısı olmayan insanlarla akıp gidiyor.
Ayça cep telefonunu açıyor.
Yüksel;
-Ayça merhaba. Maalesef sabah sabah seni dinlemek zorunda kaldık gibi saçma bir espri yapıyor!
-İstanbul’dan üstat bir radyocu ve yazar arkadaşlar var, istek istiyoruz diye emrivaki konuşmayı da ihmal etmiyor.
-aaa öyle mi? ne istiyorsunuz?
Ben hemen atlıyorum…
İstanbul’da sonbahar “Teo”.
Nedenini bilmiyorum aklıma ilk gelen şarkı oydu.
İçimden “Muş ovasında, İstanbulda sonbahar dinlemek nasıl bir duygudur acaba ve benden başka bu şehirde yaşayan kaç kişiyi ilgilendirir? diye geçiyor.
Ayça; -ama o slow, ben hareketli çalıyorum falan dedi ama kıramadı Yüksel’i
Ayça mikrofon başına geçiyor, bana ve arkadaşlarıma şarkıyı armağan ediyor, üzerine üçbeş cilalı cümle kurguluyor ve play tuşuna basıyor.
Muş-Bitlis arası sisli duble bir yol ve İstanbul’da sonbahar…
Muhteşem ve anlaşılmaz bir duygu.
Tarif edemem ama Ayça’ya teşekkür edebilirim.
Eyvallah…
nemrut krater gölü
Nemrut dağına kayak tesisi ve teleferik yapılmış ama dağa çıktığımızda bizden başka kimsenin olmadığını gördük. Görevli bile yoktu. Belki pazar çalışmıyordur…
Karlı ve çamurlu olduğu için, bir noktadan sonra krater gölüne inmek için yürümek zorunda kaldık. Gidiş-dönüş yaklaşık iki saat yürüdük. Kartopu oynadık, karlarda yuvarlandık, krater gölünde yaban ördeklerini izledik. Gülen pozlar verip dertlerimizi gizlemeye çalıştık. Aklımıza gelen bütün cümleleri karşı dağlardan yankısını duyana kadar yüksek sesle bağırdık. Şiir okuduk. Kimseden utanmadık! Van gölünü zirveden gördük, Tatvan’ı ve bütün şehirleri çok sevdik. (daha fazlasını bilerek yazmıyorum)
nurdal durmuş nemrut dağı
Geri dönüşte Hasköy’e, bir lokantaya girip döner yedik. Bakkalarda bulamadığımız sigarayı turkcell bayisinde bulduk. Esra’yla görüşmüştük dağdayken. Hürriyet gazetesinde ropörtajı yayınlanmış, bakabildin mi? diye sordu. Nemrut dağındayım, inince bakarım demiştim ama gazete bulamadım. Okunmadığı için Hürriyet, light olduğu için Malboro satmıyorlarmış!

yibo
Hasköy’de yatılı ilköğretim bölge okulunu ziyaret ettik. Eda öğretmen pazar günü nöbetçi. Öğrencileriyle arkadaş olmuş bahçede sohbet ediyor. Bizi güleryüzle karşılayıp öğrencilerine tanıştırıyor. Kendini tanıtıyor, tanışıyoruz. Gülücük etrafımızı sarıyor. Bu çocuklar kimseye taş atmıyor, kalem tutan elleriyle hayat yoğuruyor! Yüzlerde nasıl bir parıltı var görmenizi isterdim. Yatılı okulda büyümüş biri olarak öyle garip oldum ki anlatamam.İlkokul bire giden çocuklar bile var. Oysa akşam, Annelerinin saçlarını okşamasına, ninni söylemesine muhtaçlar.
Allah’ım şüphesiz yaraları iyi edensin ama;ne çok acı var!
Çok mutlu gibiydiler. Ben niye hüzünlendim! O bakışları unutamıyorum. İki kız öğrenci vardı. İsimleri önemli değildi. Birinin elinde Goethe / Faust isimli kitap var. Neden şaşırdım peki? Sanki zamanın hızlı akmasını, hemen büyümeyi ve buradan kurtulmayı, bizim gibi olmayı hayal etmişler gibiydiler. Eve çok sevdiğiniz biri misafir gelmiş gibi sevindi bu çocuklar. Hediye verebilecek tek bir şey almamışız yanımıza ne kötü! Ama ziyaretimiz onlar için bir hediye gibiydi!
Ne güzel içlerinde birikenleri görebilmek, bu hüznü sizi anlıyorum demeden yaşayabilmek. Veda vakti. El sallıyorlar, sarılıyorlar ve hepimizi hocam güle güle diye gülücükleriyle uğurluyorlar.
rezzan has yibo

Yüksel, İsa ve diğerleri…
Vedalaşmalar. Gözü arkada kalmalar. Gitmek isteyip gidilemeyen yerler…
Yine eksik bir şey kalmış ya da bir şey unutulmuş hissi.
Havaalanı. Alkışlarla gelip, hüzünle ayrılmak. Kemer çıkartmaktan nefret ediyorum ama güvenlik aramaları bu bölgede oldukça sıkı…
….
Dönüş uçağı…
Hosteslere bizden başka kimsenin layık görmediği nezaket cümleleri.
Koltuklara yorgun argın oturuşlar. Yanımda teskeresini almış Afyon’lu bir asker. Sevinçten havalara uçuyor, nişanlısı onu beklermiş. Annen, baban beklemiyor mu? diye sordum. Abi onlarda bekliyor ama…
Demiştim, hepsi geçecekti!
Bulutlar…

Trenin ürkmeyeceğini bile bile raylarda korkuluk olmak ve boylu boyuna raylara uzanmak güzeldi.
Çocuklar güzeldi, krater gölü güzeldi, Nemrut dağı güzeldi, Van gölü güzeldi, dağa tırmanırken kara saplanmak güzeldi, yerel radyolardan istek şarkıları çaldırmak güzeldi. Sanki hepsi….
nurdal durmuş tren

Muş, Bitlis, ara duraklar, son istasyonlar, köyler, uzun yollar, uzun yürüyüşler, güzel dostlar, sisler…
Sonra Ankara, en nihayetinde ah İstanbul.

nurdal durmuş raylar

Merhaba umursamaz şehir! Merhaba modern cinnet!

 

Nurdal Durmuş

bir düş gördüm, gerçeğe uyandım
Rayların üzerinden henüz Doğu ekspresi geçmemişken….
Saat: 15:55