Bir Adam Son Bahar
6 Eylül 2010

Bir Adam Son Bahar!

ile Nurdal Durmuş

Bir Adam Son Bahar!


Adı, hazandır, hüzündür =Yalnızlaştırır / Nurdal… ile godotniyeyoksun

İşte böyledir hazan
Güzeldir ama nazlıdır
Çirkindir ama sevimlidir
Solgundur ama sadedir
Üşütür ama sıcaktır

 

Sonbahar bir şiirle karşılar, bir hüzünle konuk edilir, bir masalla uğurlanır.
Onu tanımadığınız adreslerde ararken yanı başınızda bulur, son nefesinize yetiştirdiği kuru bir yaprakla kaybedersiniz.
Artık çoksesliliğin ritmik sıkıntılarını, mevsimini yitirmiş güneşin omuzlarına yükleyip ufuklardan uğurlarken, telâşlı bulutlarla birlikte yalnızlık şarkıları söyleme vakti gelmiştir. Çünkü Sonbahar, ayak izlerinizi belli etmeden sessizce yürüdüğünüz mevsimin adıdır. Hangi kapıyı çalsanız hüzün kapı aralığından yalnızlığı ellerinize tutuşturup yanınıza yoldaş edecektir.

Gelen hazandır, hüzündür; yalnızlaştırır.
Hepimiz, kanatları kırılmış titrek bir hayatın çaresiz çocukları gibiyiz. Bir bağbozumunda daha özlemlerimizin arkasına saklanıp kendi yalnızlığımızın kıyılarında soluklandığımız hüzünlü mevsimlerin eşiğindeyiz. Sakın, sıcaklığını yaza teslim eden güneşin size sahte gülücükler dağıtan cilveli duruşuna aldanmayın! Bundan böyle, bitmek bilmez açmazlarınızı düşünürken aralık duran pencerenizden teninize değen soğuk rüzgârlarla irkileceksiniz. Ve hazan, yüzünüze kapanan her pencereyle biraz daha kuşatacak sizi. Kararsız ruh halinizin boşlukta bıraktığı anlamsız izler, bakışlarınızla birlikte balkon demirlerinin aralıklarından sıyrılıp sararmış yapraklarla sokaklara saçılacak. Bekleyen de beklenen de; gelen de getiren de; giden de götüren de yaşamınızın kuytu köşelerinde yankılanan cılız, zarif bir ses gibi her köşe başında karşınıza çıkan sonbahar olacak. Serseri kaldırımlarda hayatlarının gölgesine basmadan yürüyen telâşlı insanlar, heyecanlı bulutların beklenmeyen gürültülerinden ürküp yağmurundan kaçarken kalplerini bile yormadan düşüncelerinizi çiğneyecekler.

Cümlelerinizin canı yanacak. Sakın, olan biten her şey için güz geçimlerini, bağbozumlarını ve kaybettiğiniz masum geçmişinizi suçlamayın! Sonbaharın bunca telâşı, çekip gidenlerin ardından konuşacak sözü olmayanların elinde hayatlarımızın adresi belirsiz mektuplar gibi ortalarda kalmaması içindir. Yine de düşüncelerinizle âşık olduğunuzu, düşüncelerinizle ağladığınızı, düşüncelerinizle huzur bulduğunuzu, düşüncelerinizle yıkıldığınızı ve yalnızlaştığınızı Eylül’den başka kimseler bilmeyecek. Hayatınız, kendine küsse kimse size yeni bir hayat hediye etmeyecek.

2. GÜN
Kıyıda köşede kalan siyah beyaz fotoğraflarımıza bakıp geçmiş hayatlarımızı özlemek en çok bu mevsimde yakışacak bizlere. Ve hepimiz, önümüzde duran fotoğraf karesine bakıp dönemeyeceği diyarlara göç edenlerin bugün aramızda olmayışını, karşı parktaki ağaçlardan toprağa savrulan kuru yapraklarla anımsayacağız. Belki de bu gidenleri son görüşümüz. Ve gidecek olan kendimize son bakışımız. Bir sonraki sonbahara bizsiz kavuşacak dostlarımızla baktığımız son fotoğraf karesi. Kim bilir, belki de bu son hazanımız!

3.GÜN
Biliyorum: “Yaşamak büyüdüğünden beri, hayatı hep küçük gördü.”
Ama yine de “Bizi şehrin kaoslarında bar başımıza bırakıp duygularımıza palyaço elbiseler giydiren mevsim sonbahar değil.” Yeter ki biz, mevsimin karşı kıyısından bize doğru koşan hüznümüze yabancılaşıp kendi yalnızlığımızı taşlamayalım. Eğer Nisan’a ve kırkikindi yağmurlarına yeni bir hayat için eskilerini boşluklara cömertçe savuran güz kadar âşıksanız, yüzü baharlara dönük kardelenleriniz elbette ki açacaktır. Eğer kendiniz olmak ve kendiniz kalmak için bütün değerlerini ayaklarınızın altına seren sonbahara sırtınızı dönerseniz; yüzü ateşe dönük bir zakkum, rüyalarında kâbuslar gören bir avare olup “seviyor sevmiyor” diyerek yapraklarınızı bir bir kopartan adamların ellerinde parçalara ayrılırsınız. “Seviyor!” diyenlerin parmaklarında aşktan geriye kalan yangın yeri gibi külleşirsiniz. “Sevmiyor” diyenlerin parmaklarında, hayal kırıklıklarının tükettiği gözyaşlarıyla kuraklaşırsınız. Ne sokaklarda izinize rastlanacak bir adımınız ne de hayata değer düşülmüş bir adınız kalır.

4. GÜN
Gelen hazandır, hüzündür; yalnızlaştırır.
Oy yüreğim! Zor mevsimlerde yaşamak zordur deyip de sakın korkma! Her şey, Kaf Dağı’nda ölen Anka’nın kanatlarında -hiçbir zaman ulaşamayacağımız yerlerde- yok olmadı. Bil ki gelen hazansa, ya getirdiği vardır ya da gelmesi bile yalnızlığına yetmiştir. Sakın üzülme! Yeter ki sen, kendi yaşamının yağmurlarında ıslanma fırsatlarını kaçırma!

5. GÜN
Ömrünüzde batan güneşe doğru dar sokaklardan yürüyerek içine girebildiğiniz bir gün aralığı varsa ve adı sonbaharsa bilin ki nerede biteceği belirsiz bu hayat yolculuğunda “Yaşadım.” diyebileceğiniz bir gününüz vardır.

6. GÜN
“Sonbahar sevimlidir.” Sizlere yazdan sıyrılan lodosların telâşlı bulutlarda yağmur aramalarını izletir.

“Sonbahar hüzünlüdür.” İki elinizi paltolarınızın yan ceplerine soktuğunuzdan beri, ayaklarınızın altına serdiği sararmış yapraklarla bir başınıza yaptığınız düşünceli yürüyüşlerinize eşlik eder.

“Sonbahar son bakıştır.” Güneşin solan yüzünü izletirken içinize hiç olmadığı kadar veda sözcükleri doldurur.

“Sonbahar belli ki bir hatırlatıştır.” Yere düşen her yaprak, kuruyan her ağaç aslında hep kaçtığınız, ama kaçtıkça yaklaştığınız “o” son günün en büyük tanığı ve en büyük habercisidir.

İşte böyledir hazan
Güzeldir ama nazlıdır
Çirkindir ama cilvelidir
Solgundur ama sadedir.
Üşütür ama sıcaktır

Sonbahar bir şiirle karşılanır, bir hüzünle konuk edilir, bir masalla uğurlanır.

Onu tanımadığınız adreslerde ararken susuzluğunuzda bulur, vahalarda yüreğine dokunur, son nefesinize yetiştirdiği kuru bir yaprakla kaybedersiniz.

Sonbahar masumdur
Sonbahar sevimlidir
Sonbahar hüzünlüdür
Sonbahar son bakıştır
Sonbahar belli ki bir hatırlatıştır

Yazıyı Sesli Dinlemek İçin:

Etiket:
Nurdal Durmuş Resimleri
Nurdal Durmuş Yazıları
Yazı kaynağı ve diğer makaleler için:
Bir Adam Son Bahar!