ahh!
Şiir: Gökhan Şimşek ertelenme süresini dolduran bir hayalin geri dönme ihtimali yoktur!
Şiir: Gökhan Şimşek ertelenme süresini dolduran bir hayalin geri dönme ihtimali yoktur!
Nasıl devam ediyordu Beatles’ın şarkısı? “Ansızın gördüm ki o eski halimin yarısı bile değilim.” Annemden öğrendiğim ilk şey; kendimden büyüklere, öğretmenlere, yaşlılara her […]
Bencillik İşte Kendime Mektup Yazdım [*] Her şey eninde sonunda sessizdir 1. Sevgili ben, sokağın en başından başlayıp en sonuna kadar adımladığın her yerdeki her […]
O “yaşanmış” olanın hepimize sirayet eden bu duygu aktarımı var. Hiç Sesler’i baştan sona okuyunca, yani Türkiye’de kadın olmaktan, Bosna’ya ve Aliya’ya, Türk Sineması’ndan, siyasete, Rachel Corrie’den hareketle vicdan meselesine ve oruca ve hatta öğretmenlere kadar birçok konuya kendi zihinsel birikiminden bakarken gerek bireysel tarihinin yaşanmışlığı, gerek babasının ve gerekse annesinin yaşanmışlığı üzerinden o bahsettiğim saklı odalarına girip, bizim ile tanış cümleler kuruyor.
“Deneme”, bir şekilde arada kalmış yazma pratiği… Roman, şiir ya da öyküye göre daha geride duran bir alan. Türk edebiyatında deneme yazarı olarak anabileceğimiz isim sayısı çok sınırlı. Nurdal Durmuş bir önceki kitabı Hayata Başlık Atamadım (Ares Kitap. 2005)’dan yeni çalışması Hiç Sesler’e, bu alanın geride duran ismi olarak hep ilgimi çekti. İyi bir denemeci olmasına karşın, “bu işlere” dair mesafesini bilinçli biçimde korudu. Hiç Sesler’de çok sıkı metinler var mesela. “Şairin Son Sığınağı: İntihar”, “Dünya Üç Günlük, Üstelik İki Günü Yaşanmış”, “Siyaset İçin Zarif Bir Dil Aranıyor”, “Türk Sineması Üzerine Mülahazalar”, “Bayram Şehri Terk Etti” gibi birçok yazı…
Nurdal Durmuş için, hayata, kendi otobiyografisini kimi vakit dahil ettiği bir “denenmişlik” katıyor da denebilir.
Ve belki hepimizin adına… Deneyip yanılmadan…
Mesela “Cumartesilere yüklenen anlamda” aynı şeyi yaşamak:
“Kimse bana böyle ol, böyle yaşa, böyle git, böyle söyle, böyle davran, böyle yürü, böyle sev, böyle bak, böyle gülümse dememeli. En fazla “böyle” nediri bildiğimde öğrettikleri şeyler yönümü tayin edebilir nitelikle olmalı hepsi bu. Büyürken “böyledir”i öğretmeyenlerin büyüyünce “böyle” yapacaksın demesi ne tuhaf!”
“Olmamız gereken yerde olan, ölmemiz gereken yerde ölen cesur kız Rachel’e” Bugün 16 Mart Dünya vicdan günü. Vicdan, dünyanın bütün adalet sistemlerini yanıltsak bile kendimizi […]
Zenginleşmenin ibresi ideoloji değiştirince sömürünün rotası da o ideolojinin yahut fikrin temel değerlerine doğru yol alır. Türkiye’de bu değer kimi zaman Atatürk, kimi zaman milliyetçilik, kimi zaman bayrak, kimi zaman şehitlik, kimi zaman Peygamber olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu öyle sinsi bir hastalıktır ki burjuva ve İslam, Kapitalizm ve mütedeyyin kesim, yeni İslamî burjuva sınıfı gibi yan yana durması asla düşünülmeyecek kelimelerden durum anlatan cümlelere dönüşmüş bir gerçeklik kazanır. Paranın sadece “öteki” tarafı kuşatması altına aldığını düşünmek aynaya baktığımızda en iyi ihtimalle körlük olur. Zira Kapitalizm, eline geçirdiği materyali süslü ambalajlar içinde sunarken bu pazarı bir ihtiyaç gibi gösterip, kontrol edilebilir bir alışkanlık gibi hazmettirmeyi de kolaylıkla başarır. Türkiye’de değişen ve gelişen hayat şartları ve ihraç edilen yeni kültür kodları da moda ve tesettür, para ve İslam gibi kavramları yan yana getirebilecek ve vicdanları rahatsız etmeyecek bir yöntemle yeni ambalajlı satış teknikleri üzerine çalışmaktadır.
Geçen sadece zamanmış meğer geçmeyen her şey! Her yeni yıl yeni sözler söylemek, yeni mutluluklar yaşamak, kurulan hayallere kavuşmak için müthiş bir umut biriktirme coşkusuyla […]
Kardan Adamların Hikayesi [bir] Kardan adamların donmuş yüzlerine bakabildiniz mi? Hep mutsuzlardır. Bir havuç, bir atkı, bir süpürgeyle mutlu olmazlar. Sadece kar yağdığında umursanan olmalarıyla, […]
Nurdal Durmuş’un “Hiç Sesler” kitabı Kasım ayının üçüncü haftasından itibaren raflardaki yerini alıyor. Hem kitabın tüm aşamalarına şahitlik etmiş biri olarak, yanlı birkaç kelam […]