Medya Sinema ve Şiddet İlişkisi
Medya Sinema ve Şiddet İlişkisi: Senaryo; Yılmaz Güney’in yazdığı Şerif Gören’in yönettiği Yol (1982) filminde Doğu’da “Namus Sorunu” yüzünden babası eşini terk eden kızını ahırda […]
Medya Sinema ve Şiddet İlişkisi: Senaryo; Yılmaz Güney’in yazdığı Şerif Gören’in yönettiği Yol (1982) filminde Doğu’da “Namus Sorunu” yüzünden babası eşini terk eden kızını ahırda […]
Bütün hayatını kendinden daha fazlasına sahip olanları kıskanmak ve kendinden az varlığı olanlardan da kendisi gibi olacakları korkusuyla geçiren birey ve kurumsal tanımlamalar, hazcılığa yeni bir radikal bakış açısı getirmiş; kısaca hazcılığı putlaştırmıştır. Voltaire’nin “Gerçek ihtiyaçlar olmadan gerçek hazlar olmaz.” cümlesinden hareketle, ihtiyacımız olmadan kazandığımız şeyleri sadece tüketebileceğimizi oysa asıl olanın tükenmeyen hazlar, yani gerçek ihtiyaçlara sahip olma olgusu olduğunu söyleyebiliriz. Schopenhauer’in deyimiyle yeninin ömrünü kısaltıp hemen tüketen, eskileştiren bencillik ve sahip olma dürtüsü, insanların mantık ve akıl donanımlarından öte duygularına hitap eder. Bu bencil sömürü düzeninin deşifre olmaması için tüketmeyi ve satın almayı kolaylaştıran araçları da icat eden düzene “banka kartlarını, kredi müessesini ve taksitle her ürünü satma” kurnazlığını örnek olarak verebiliriz.
Arthur Schopenhauer’in zihinsel körlük yahut kötülüğün temelinde yatan şey, ruh boşluğu, (bönlüğü) olarak tanımladığı hedonizm günümüzde düşünceden, ideoloji, felsefe, sanat ve siyasi estetikten yoksun bir ortamda insan hayatını tüketim kuşatması altına alan en temel hastalıklardan biridir. Hazcılığın yaygınlaşması ve topyekûn hayatı kuşatmasının en temel sebeplerinden biri de hiç şüphesiz modernleşmeyle gelen tüketim ve buna dayalı yeni hayat standartlarını kabullenişimizden kaynaklanmaktadır. Modernizm, tüketim toplumu ve Hedonizm ilişkisi, bir yaşam kuramı olarak en belirgin şekilde özellikle sanayi devrimi sonrası kendini göstermiştir. Batı toplumu da sanayi devrimi sonrası tüketime endekslenmiş, düşünce algısına ve bu yeni yaşam standartlarına kapital müdahaleler yaparak satın alma algısının tanımını; ‘elde edilmek istenen ürünün yararlılığından ya da ihtiyaç olup olmamasından ziyade haz alma (tatmin) ya da sosyal statü kazanma eksenine’ kaydırmıştır.
Başkent Üsküp girişinde sizi karşılayan soğuk beton binalar, duvarlara yazılmış sloganlar, yüzlerine hüzün çökmüş insanlar, alışveriş merkezlerinin karmaşıklığı, Türkiye’nin 90’lı yıllarını hatırlatıyor.
Brutalizm’in doruklarındaki mimari yapılar şimdinin kasvetini, Osmanlı mimarisi o kasveti yumuşatmak için asaleti temsil ediyor. Şehrin yetmişlerden çıkıp gelen hayalet silueti, o siluete huzur katan Osmanlı mimarisi arasında yol alarak ulaşıyoruz Üsküp’e.
Hannibal Lecter’in, Ajan Clarice Sterling’e Yazdığı Aşk Mektubu Clarice sevgilim, Seni öyle hasta, yaralı koyup gelmek bana yakışmadı, ama ayrılmak zorundaydım. Umarım omuzun daha iyidir. […]
Kimse Düşlerinin Terkine Uğramadı Durum gerçekten ciddi doktor! Nedense benim etrafımda, hayatlarının karnına basıp canlarının acıdığından şikâyetçi, anlaşılmaz trajedilere alışmış ya da alıştırılmış binlerce insan […]
Aklım ve masam uzun zamandır müthiş bir uyum içindeler. Karmakarışık! Bu duruma o kadar alıştım ki dinlediğim şarkılara, yazdığım cümlelere, bakışlarıma bile yansıyan bir dağınıklıktan […]
Göğe bakma durağı: Şavşat
Şavşat bir şehirden, kasabadan, kent kültüründen adeta yeni bir medeniyete açılan kapıdır. Bu eşsiz doğa, vefalı bir dost gibi kucaklar sizi. İçtendir. Yüzlerine baktığınız her insan tanıdıktır. İlk selamlaşmanız; yıllardır özlemini çektiğiniz değerli bir komşunuzu, akrabanızı, ailenizden birini görmüş hissiyle cevap bulur. İlçenin doğal güzellikleri baştan sona, sizi kendine çağırır. Bir süre içinde bulunduğumuz modern cinnete ara verip, elektriksiz yayla evlerinde yıldızlarla el ele tutuşmak, suları topraktan çıktığı ilk kaynaktan yudumlamak, berrak derelerinde hayal yüzdürmek; caddelerin, sokakların, arabaların, işaret levhalarının hatta yolun bile olmadığı vadilerde özgürce içinize dönme telaşıyla dolarsınız. Bu şirin ilçe bütün yorgunluğunuzu unutturan bir anne gibi şefkatle kucaklar sizi.
Hiç Kimselerin Hikâyesi ya da Önsöz Başlangıcı da sonu da belli olmayan bu şölende insanoğlunun ortaya koyabileceği en yüksek çıta yazmaktı. Yazmak, bilmeyi ve anlamayı […]