Kâfidir Eskimesin Kalbimiz
“Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı.
Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler. ”
(Tirmizî Zühd 33)
Günler ümitsizlik kalabalığında nefessiz bırakıyor insanı.
Günler sıkış tıkış geçtiğimiz, altından ateş akan bir köprü.
Günler tekrar eden hüzün, öfke, kavga.
Günlerin gölgesini üstümüzden kaldırsa Allah, kanat açsa Mikâil ve göğün kararsız griliğini süpürse…
Gerçekten çok yorulmadık mı?
Bazen bir saat bile güneş görmeden yaşıyoruz.
Kendimizden büyük bir el icat etmişiz, sonra sokaklar gibi uzayan fabrikasyon şeritlere çıkarıp koymuşuz kalbimizi.
Aynadaki yüzüme bakıyorum. Çukurlarına saklanmış bir çift göz, kızarmış bakışlarda eskimiş günler. Bir sürü kalabalıklar gözümde. Kalbimde bir yığın yılgınlık, yenilgi, ürkünç yalnızlıklar. Benim olmayan, ait olmadığım kalabalıklar.
Rabbim, şu sokaktan dönersem hiçbir yerde bulamadığım kendimle karşılaşır mıyım?
Yenilmenin sözlükteki ilk anlamını değiştirebilir miyim?
Senin rahmetle uzanan kolların varken ben neden kendime sarılıyorum?
Nedir beni Senden emin kılamayan?
Bulanık bir kuyu gibi, kendimi acılardan doğurmaya çalışmam neden?
…
Artık bana da kuşların her sabah boş olan kursaklarını dolduran umudu ver!
Kalbimi de doldur!
Kâfi olsun bu artık!
Ne büyük kelime: “Kâfi”
O denli büyük ki, hangi durumun yanındaysa o şekilde teselli ediyor insanı.
Doydum kâfi…
Dayanamıyorum, bu kadar kâfi…
Sen gelsen kâfi…
Sonra “Allah bana kâfi.” (Tevbe Sûresi, 129)
Evet, Allah kâfi.
Allah var ve bahsin evvelinin de ahirinin de bir önemi yok.
Allah var ve iki cihanı donatan yıldızlar karanlığımıza ümit.
Öyleyse yok olup gittiğimiz bu karanlık neyin nesi?
Bütün bu yükselen karamsarlık burçları…
Her yerden taşan kıyımlar nedir?
Teslim olduğunu söyleyenlerin elindeki bu zarlar da ne?
Dizleri üzerine eğilmiş bu kötürümler, kimlerin önündeki rızka hamle yapıyor?
Bunun neresinde Allah?
Göğsümüz taş, çakıldan mı bizim?
Kaskatı bir yaşamakla devrilip duruyoruz.
Gök orada, deniz orada ama nefessiz boğulmaktan kurtulamıyoruz.
…
Kuşlara rızkını veren Allah!
Bize de bir ümit ver.
Kaçır bizi ve bu körlükten kurtar.
Uzaklığımızdan bir yakınlık çıkar…
Düşmeyelim. Toparlayalım kendimizi…
Ayet okuyalım, şarkılara eşlik edelim, ıslık çalalım ve karanlığa meydan okuyalım!
Resim yapalım; güneşe, denize, aynaya koşalım ve kendimizi sevelim!
Geçmeyen tek şey, geçmez sandığımız yanılgılar olsun!
Şimdi esirgeyen ve bağışlayan isimlerine kaçalım.
Sen varsın, keder yok olsun.
Hem Sana kavuşana nasıl gam keder vaki olsun!
Nurdal Durmuş.
Kâfidir Eskimesin Kalbimiz
Bu yazı Fakirane E-Dergi’nin ilk sayısında yer almıştır, dergiyi okumak için tıklayınız!
Nurdal Durmuş Sosyal Medya Hesapları.
Takip Etmek İçin;
Kâfidir Eskimesin Kalbimiz
abi yüreğine sağlık… kelimelerin içinde devşirilmiş bir hakikat… “Allah bana kâfi.”
Allah’tan yaşadıklarımız kadar cümleler ürkütücü değil, çok şükür yaşamın ürkütücülüğüne inat ümitvar olan kelemler var. Kelamsa hep var idi zaten. Teşekkür ederim bu dua için, âmin .
İtiraf ediyorum ki uzun zamandır böylesi içime işlemişti cümleler. Yüreğine sağlık.
(Şimdi esirgeyen ve bağışlayan isimlerine kaçalım.
Sen varsın, keder yok olsun.
Hem Sana kavuşana nasıl gam keder vaki olsun!) ne güzel bir hatırlatma..
O ne güzel vekildir, bütün bir duadan ibaret yazıya “amin” yaraşır.