Her Şeyden Önce İnsandım, Unuttum!
“Olmamız gereken yerde olan, ölmemiz gereken yerde ölen cesur kız Rachel’e”
Bugün 16 Mart Dünya vicdan günü.
Vicdan, dünyanın bütün adalet sistemlerini yanıltsak bile kendimizi mahkûm eden bir iç ses. Belki de en yalın ifadesiyle, yastığa başımızı koyduğumuzda olmadı, yanlış yaptın, yapmamalıydın diyen bir uyarıcı. Vicdan belli ki, vahyin insan içinde sürekli yaşayan tek yansıması. Dünyanın her yerinde, hangi siyasi görüşten, dinden, ırktan ve ideolojiden olursa olsun tüm insanların üzerinde mutabık kalacağı tek ortak düşünce.
Bu açıdan bakıldığında vicdan; bırakın tamamen ortadan kalkmasını, birazcık eksikliğinin bile dünyayı nasıl da yaşanmaz hale getirebileceğini gösteren tek gerçek duygu!
Habil ile Kabil’le başlayıp, insanlık tarihi kadar eski olan çıkar savaşları, iyiyle kötünün, zalimle mazlumun, güçlüyle zayıfın mücadelesi, en küçük kabilelerden günümüzün modern dünyasına, bireysel yaşam alanlarından, toplumsal hayat standartlarına kadar her alanda sürekli devam eden bir harp sahnesini andırıyor. İşgallerin, savaşların, bireye yönelik şiddet ve işkencelerin, en temel özgürlük haklarından mahrum bırakılmaların bile sıradan bir haber algısından öteye geçmediği kirli bir dünyada yaşıyoruz. Yaşadığımız hayatı her gün daha fazla vicdansızlık dalgalanmalarına terk etmemek, erdemli ve yaşanılabilir bir hayat inşa etmek, vicdanlı insanların sayısını artırmak zorunda olduğumuz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. İnsana ve yaşadığı çevreye yönelik onur kırıcı eylemlerin zindanlardan, hücre ve karakollardan çıkıp sokaklara, evlere bulaştığını; tepkiyi, lanetlemeyi, hesap sormayı, dua etmeyi unutan insanlığın yakındığı şeyle, yaşadığı şeyin aynı olduğunun farkına vardığı yeni bir akla ihtiyaç duymaktayız! Modern insanın farkındalık bilincini yeniden kazanacağı ortak bir akla…
Bu farkındalık bilincimiz olsaydı; dünya’da sadece son on yılda savaşların yol açtığı nedenlerden dolayı öldürülen çocuk sayısı 2 buçuk milyonun üzerinde olmazdı! Bu sayının iki katından fazla çocuk ve masum insanımızı savaşların yol açtığı kalıcı sakatlıklar ve hastalıklarla baş başa bırakmazdık! Dünya’nın en zengin 24 kişisinin servetlerinin sadece %4’ünün tüm dünyanın açlık sorununu tamamen ortadan kaldıracak güçte olduğunu bilir ve her yıl yaklaşık 8 milyon insanın açlıktan ölmesini engelleyebilirdik! Hala, dünyanın çözemediği bir Ortadoğu sorunumuz kalmazdı. Afganistan, Irak ve Gazze vahşeti olmaz, İsrail’in modern silahlarını Rachel ve vicdanlı insanların üzerine doğrultarak yıktığı evler ve Gazze hapishanesi utanç belgesi olarak ortada kalmazdı. Darfur, Somali ve Afrika ülkelerinde dünyanın en değerli madenlerine sahip olduğu halde sömürülen ve açlıktan ölen insanlar olmazdı. Pippa Bacca’nın beyaz gelinliği kirletilmez, katledilmezdi. İzmir’de 18 aylık bir bebeğin bedeninin kirletildiği haberlerini adli tıp raporlarından okumaz, okusak bile, o şehre atom bombası düşmüşçesine hayretler içinde kalırdık! Üniversite kapılarında bekleyen kızlarımızın umutları, evrensel insan hakları beyannamelerini ve evrensel hukuku ağızlarından düşürmeyen hukuk adamlarının vicdansızlığına kurban edilmezdi. Siirt’te faili meçhul cinayetler asit kuyularında eritilmez, cami bombalama, kendi uçağını düşürme, stadyumları hapishaneye çevirmek gibi akıl almaz sözde harp planları yapılmazdı! Farkında olsaydık, yüzümüzde bin yıllık acıların derin izleri kalmazdı!
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Sadece birkaç hadise bile yaşadığımız dünyanın nasıl bir cehennem olduğunu görmek “insanlık, vicdansızlığın ve acının başka hangi rengini görmeli ki?” sorusuna cevap bulmak için yeterli.
Farkında mıyız bilmiyorum ama gözümüzün önünden geçen binlerce görüntüyle her gün tekrarlanan acılara artık duyarsızlaşıyor ve ne yazık ki vicdan kıyımının seyircisi oluyoruz.
Bizim kanıksamış gözlerimiz, dumura uğramış vicdanlarımız, artık yalnızca dünya haber ajanslarının ayyuka çıkardığı vicdansızlık görüntülerinin karşısında, hemen alışmaya ve hızlıca unutmaya entegre oluyor. Modern dünyanın bencil sömürü düzeni olan vicdansızlık dalgası, maddeyi maneviyata karşı kullanmakla kalmıyor, insanlığı müthiş bir dünya hırsına da duçar ediyor. Bireysel hazların, toplumsal yaşam koşullarına bencil şekilde müdahalesini sağlayarak, insanlığı asrın en büyük vicdan hastalığı olan, “hemen alış ve hızlıca unut” belasına bulaştırıyor.
Kısaca büyük kırılmalar bitmiyor. Vicdansızlık her gün çığ gibi büyüyor. İnsan insanı kırıyor, incitiyor, örseliyor, küstürüyor. Bachmann’ın, “savaşlar başlamıyor artık, sadece sürdürülüyor” sözü yaşadığımız çağda evde, sokakta, meydanlarda, siyasette, gazete sayfalarında, TV haberlerinde devam ettiriliyor.
Dünyayı yönetenlerse kendi vicdanlarını ülke çıkarları, reel politika gerçekleri, ekonomik göstergeler bahanesiyle küresel sermaye pazarlarında satılığa çıkarıp, vicdansızlığı gelenekselleştirip neredeyse sıradanlaştıran, daha uygar, daha eğitimli ve teknik donanımı daha güçlü vicdan cellâtlarına dönüşüyor. Silah pazarlarını büyütüyor.
Küresel vicdansızlık dalgası, sinema ve medyanın da yönlendirmesiyle kabul edilmesi gereken bir iyilikmiş gibi; bazen özgürlük bahanesiyle, bazen dünyayı terörden kurtarma bahanesiyle ülkeler işgal ediyor, çocukları ve masum insanları katlediyor.
Ve tüm olup biten bu hadiseler dünyayı ayağa kaldırmıyor.
Dışımızdaki büyük gürültülere vicdanlarımızın kulaklarını tıkamak acılarımızı hafifletmez ve gerçekleri değiştirmez.
Bugün bu gerçeğin farkına varmamız gerektiğini kendimize hatırlatma günü.
Bugün, 16 Mart 2003 tarihinde ülkesi yeni bir savaşın ve işgalin şehvetini yaşarken, 23 yaşında Amerikalı genç bir kızın çoktan kanıksanmış çocuk ölümlerinin, yıkılan evlerin önüne vicdanını siper edip buldozerlerin önüne yattığı gün!
Bugün Rachel’le bir olup portakal ağaçlarını kökünden söken, yeni yerleşim yerleri işgal eden, evler yıkan, masum insanları katleden, bireysel özgürlük alanlarını inançları nedeniyle işgal eden bütün sömürü düzenlerine karşı direnme günü.
Bugün, bütün insanlığın söz konusu olduğu yerde, insanın bireysel yaşam koşullarından vazgeçip yaşadığı dünyayı düzeltmek için ne yapması gerektiğini düşünmesi gereken gün!
Bugün, 16 Mart 2003′ tarihinde İsrail tanklarına karşı vicdanını siper ederek katledilen Rachel Corrie’nin hatırasına atfen, Otuzuncu Harf Edebiyat ve Düşünce Dergisi tarafından 2006 yılında ilan edilen Dünya Vicdan Günü.
16 Mart dünya vicdan günü Naci el Ali’nin, şeyh Ahmet Yasin’in, Edward Said’in, Aliya İzzet Begoviç’in, Hasan Aycın’ın, Rachel Corrie’nin ve hepimizin kardeşi olan Hanzala’nın bu vicdansızlık deryasına yüzünü dönmeden merhametin kısık sesiyle dua ettiği gün!
Dünya Vicdan Günü; dünyamızı, şehrimizi, evimizi, kalbimizi, zihnimizi açık hava morguna çevirmek isteyenlere karşı duruşumuzun en insani göstergesi.
16 Mart Dünya Vicdan Günü; cinsiyeti, dili, dini, rengi, ırkı ne olursa olsun Gazze’li çocuklardan Vietnamlı kadınlara, Diyarbakır’dan Somali’ye dünyanın her yerinde vicdan sahibi herkesin bir gün aynı şarkıyı söyleyeceklerine inananların günü.
Nurdal Durmuş – Bu makale 16 mart Milli Gazete kültür sanat sayfasında yayınlanmıştır.
Nurdal Durmuş
Yazarımızı Sosyal Medyadan Takip Etmek İçin;
Her Şeyden Önce İnsandım, Unuttum!
facebook : http://www.facebook.com/nurdaldurmus
twitter : http://www.twitter.com/nurdaldurmus
“hemen alış ve hızlıca unut” belası…
Vicdanımızın varlığına, sesini duymamızı sağlayacak olaylara gözümüzü kapatıp kulağımızı sağır ettik. Köprü altlarında sürdürülmeye çalışılan yaşamlara ve çöplükte, cami avlusunda, vs. yerlerde bulunan yeni doğmuş çocuklara varıncaya kadar kapadık gözlerimizi herşeye. Bir zamanlar sevgi çemberleri yapılmaya çalışılırdı dalga dalga büyüsün diye Sevgi.. Bugün de 16 Mart Dünya Vicdan Gününde başlasa vicdan çemberi oluşturulmaya ve hep büyüse. Hep büyüse..
Rachel’i popüler bir sömürü aracı haline getirmeden her sene vicdana vurgu yaparak bize hatırlatan tek insan siz kaldınız sanırım. Allah razı olsun. Ne oldu popüler etkinlik ve rütbe peşine düşen kelli felli yazar abilerimize merak etmekteyim. Öyle afilli pozlar vermekle olmuyor her dem umudu ve vicdanı diri tutmak gerekiyor sanırım. Herkes eksik siz eksik olmayın bari. Sağolun.
16 Mart 2011 13:17
Asrın vicdan hastalığı tarifiniz muhteşem. Hemen alış, hızlıca unut!
Biz başka çocuklar için endişe duyan çocuklarız… Rachel Corrie
‘dünyanın en zengin 24 kişisinin servetlerinin sadece yüzde dördünün tüm dünyanın açlık sorununu tamamen ortadan kaldıracak güçte olması!!!’ bu satırları okuyunca ‘nasıl yani!?’deyip tekrar okudum.sonra bir daha okudum…hayır yanlış okumamışım…yani anladığım gibi!!!!bu,bu,bu dehşet birşey ya!!!!neredeyse aklım duracak:s:s:s
Rachel gibi derin bir vicdana sahip ve gerçekten örnek olan birini tanımama vesile olan,gerçek bir vicdan sahibi;Nurdal Durmuş!..siz gerçekten çok değerli bir yazarsınız……….
Allah tealanın selamı üzerine olsun canım kardeşim ben Rachel’in drumunu radyo programı yaptığın dönemde birtek senin ağzından duymuştum o gün vicdanlarımızın kulağını çekmiştin benim canım çok acımıştı ve halen bu acıyı yaşadığın ve yaşattığın unutturmadığın için sana müteşekkirim bunca kirlenmişlik içersinde çamaşır suyu etkisisin vahyin sesini var güçleriyle kısmakta olan ruh katliyamı yapanlara karşı vahyin sesi olan kardeşim Allah tealanın selamıdır rızasıdır sana olan dileğim
ÇOK GERÇEK BİR YAZI, ELİNİZE SAĞLIK….
nedir bu vicdansızlık….
Abi ne olur bu mesajı okuyorsan mailine bak acil cevap yaz. Selcuk üniversitesinden gelen bir mail acil cevap bekliyor arkadaslar
20 Mart 2011 16:33
Ne Amerikalı,ne Japon,ne siyah,ne beyaz,ne inançlı ne inançsız…
Dünyada sadece iki grup insan var: İYİLER ve KÖTÜLER.
Başka bir deyişle : umut kıvılcımı Rachel Corrie ve beni insan olduğumdan utandıranlar.
bir an insanlığımı/zı unuttuğum/uz/da çirkin yüzlü buldozerin bile yok edemediği vicdanıyla karşım/ız/da duruyor Rachel, utanıyoru(m)z..
hemen alışıp hızlıca unutmamak dileğiyle…Otuzuncu Harf Dergisi’ne ve Nurdal Durmuş’a teşekkürler..
yitirdiğimizi bulduğumuzda yeniden
sarı saçların çözülecek
vicdanlarımıza bağladığın yerden…
nurdal durmuş’a teşekkür ediyorum…
Ne güzel bir yazı olmuş. İki elimi başımın arasına alıp ne zaman düşüneceğim acab bilmiyorum. Allah bizi affetsin.
Rachel’i Anlamak ve Vicdanımın Sesi…
Otuzuncuharf’e ve Nurdal Bey’e bizlere böyle bir günün varlığını duyurduklarından ötürü teşekkür ederim.
“itiraf ederim ki, ben aynı cesareti gösteremezdim rachel.
Her şeyden önce insandım, unuttum!
Başka söze ne gerek var. Allah razı olsun sayın Durmuş.
Yazdığın her yazıda yoğun muhaliflerin oluyor. Bakalım bu sefer hangi kalbinden vurulacaksın!