Geçen Sadece Zamanmış Meğer, Geçmeyen Her Şey!
2 yıl önce bugün…
her şeyi unutup, o günde kalamadık.
sınırlar güzelliğini değil, içimizi gölgeledi.
pes ettim sonra…
sana cümle kuramaz oldum,
susup kaldım.
1. gün
……..
…………
……………
………
……
….
.
2. gün
acemi kaldık, şaşırdık, bilmediğimiz bir dünyayla tanıştık.
3. gün
bentleri yıkılmış nehir gibi savrulduk,
ya boğulacak ya da birbirimizde durulacaktık!
4. gün
susmalar çoğaltıp durduk,
fotoğraflarda mutluyduk.
5. gün
evet isyan…
çünkü aşkın içinde inat barındıran,
kesik kollar var,
inadından aşk öldüren kollar.
okyanus biriktiren selleri var aşkına,
bir sesle darmadağın olacak çığ var.
6. gün
ya aklım başımdan gitti ya da karardı bütün şehir.
artık taştan bir adamım.
yont ve istediğin gibi şekil ver
ya da yonta yonta bitir beni.
7. gün
nedenini düşünmeden delirmek istiyorum.
belki planlanmamış başka şeyler.
kurgusuz…
aniden, sağanak yağmur gibi gelen,
belirginleşen.
8. gün
-ne var ne yok, nasılsın?
-ne yoksa o var, başka da bir şey yok!
bir ömür uğraşıp, tebessümle şekillendirdiğim kumdan kaleleri, bir dalganın çarpışına teslim eden çocuk gibiyim!
9. gün
sadece utançları olan bir adam olmadığımı bil.
sakladığı sırları ve yalanları olan bir adam olmadığımı da.
düşündüğün her neyse, o duygudan hep daha fazlası olduğumu da.
10. gün
-korkma ben varım!
-korkuyorum sen varsın.
11. gün
-var mısın yok yere ağlamaya?
ki bir sis yanık bırakılmış fısıltı.
– yüzümü yine kapatayım mı?
12. gün
gözlerine bakınca gökyüzü ve deniz görüyorum. birinde gemilerim yağmalanıyor, diğerinde kuşlarıma yıldırım çarpıyor.
13. gün
en büyük yanılgın aşk olmayacak belki ama en büyük yenilgin aşk olmasın.
14. gün
inceldiği yer burası, kopsun mu?
2 yıl sonra bugün
hep yarımız görüyorsun,
hep öyle kalacağız.
utançlar girdi aramıza,
sorumluluklar, başkaları, mantık, imkânsızlıklar, günah,
ve bir sürü saçma şey.
gökyüzü, deniz, çamlıca,
kız kulesi, kabataş…
geçen sadece zamanmış meğer,
geçmeyen her şey!
mutlu ol.
Yazının 2. bölümünü buradan okuyabilirsiniz.
Nurdal Durmuş onsekizekimikibinon
Bazen kendi kendime benim suskunluğumun seninkinden daha anlaşılır olduğunu söylüyorum, çünkü üzerime yüklediği karanlık daha eski…
neden hala bu yazıyı ve yorumları okuyorum bilmiyorum..
Yıl 2015
Beş yıl önce o gün..
Belki de 2008 veya öncesi..
Yıllar, aylar, günler ve geceler. yıl iki bin belki de bilmem kaç… Ne önemi var.
Yüceliğin aşkına söyle! Zamandan nefret etmeyeceğim formüller bırak bana. Geriye doğru mu sayacağım ileriye doğru mu? Hangisinde eksilmeden yol alır insan.
Ya bu karanlığın zamanla kaybolacağız gerçeğine inandır beni. Ya da söyletmeyeceğin bir şarkının tellerini, bırak da koparayım Tanrım!!
Rahatlattığı takdirde rahatsız edici nedenleri bilir misin?
Senin tarafından bile isteye, benim seni gördüğüm yerde, senin gerçeklerini bilmeyenlerin içinde, sana benim bakışım kadar rahatlatıcı ama rahatsız eden nedenlerden biri de bu. Senin gibi, bile isteye, her şeye rağmen. Her şerden beri.
Bu büyük, her şeyden büyük, O’na kaçıştan başkasıyla kurtuluşa erişemeyecek kadar kutsal bir yalnızlıktır.
İnsan sahip olduğu bir şeyi tekrar ele geçirebilir mi? Bu korkuların niye. Kaybetmekten korktuğun kadar her ikisini birden kazanmanın bezgin yorgunluğundan korkmuyor musun? Ölümden önce başını bağlayan başka nedenlerin endişeli yanları sana ayrılığın ağırlığından daha mı kolay geliyor. Yaşadığın dünyadan çıkıp başka dünyalara geçmen için onca olumsuzluk varken, buna göz yumarak yaşayabilmene şaşıyorum doğrusu.
Ya sen çok yüzlü bir hayatın iyi bir oyuncususun, ya ben seni uğruna ömür harcamaya değer bildiğim o adam zannediyorum. Neyse ki her ikisi de senin aldatmaya meyilli bir yüzün olduğunu söylüyor.
Hakaret etmeyecektik. Üzgünüm, kendi hayatlarımız üzerine kurduğumuz düzenlerin aslında başka hayatlara ne denli büyük bir hakaret olduğunu nasıl da göremedim.
Her günün gözleri açık uğurladığı onca şeyi gözü kapalı istemenin anlamsızlığı kadar yoğun olan bu duyguya erişmene imkân yok. Bu, bir şeyi fark ettikten sonra hayatının geri kalanını terk etmenin anlamsızlığı gibidir.
İnsanın kendi yaşamından sıyrılmasının ne manaya geldiğini, kendi yaşamında başkasıyla yaşayanlar bilir ancak.
Rabb şahit olsun ki, herkes elindekinin en iyisini verirken, ben elimde olamayışının hüznü ile yüreğimdekinin en iyisini O’nun için, O’ndan aldığımı yine O’na veriyorum. Tıpkı bu ayeti iliklerimi kadar yaşıyor oluşumun tek nedeninin ‘sen’ oluşu gibi.
‘Len ten’l-ur bir’ru hatta tunfii’gu mimma tuhibbû’n’
yazı duygu dolu.bu hikayeyi merak ettim gerçekten. bu aşkta kavuşma ümidi yok mu nurdal bey. sonu ne oldu, yaşandı mı?
dilerim mutlu son bulmuştur/bulur
Rabbin otağına sığındım. seni de o sığınakta koruyorum. lakin karanlığa boğuluyorsun. kayboluyorsun gün aydınlığında incecik. bildiğim yerlerden seni soramaz oluyorum. bataklığa batıyorsun gözlerimin önünde. etrafımda kalabalıklar uzuyor, bakışlarını hançer gibi batırıyorlar ellerime, bense seni tutamadığım için kendimle savaşıyorum. onlarsa ellerimdeki dikenleri temizliyor, geçti bak diyor geçmediğini bile bile. günlerdir bahçeme gelmiyorsun. çiçeklerimi kurutuyor bu ıssızlık. üstelik sana dair pek güzel şeyler de görmüyorum.bunu sana başka türlü de sorabilirim,fakat ne cesaretim ne de hakkım var.
iyi misin?
Bu yazıya yapılacak hiç bir yorum bulamam. Duygularım yetersiz kalır o duyguya ulaşmaya. Ama yapılan yorumlarda yazı kadar duygu seline kapılmış neredeyse. Üzücü olansa duygular dile getirilirken biraz korkaklık edip takma isimler kullanılması. Kendisini saklayan birinin duygusu ne kadar gerçek olabilir ki? Naçizane fikrimdir.
Evet. Gözlerimi kapat.. ve son kapanış seninle olsun.
1- Hep iyiliğimi, hep mutlu olmamı istiyorsun,samimiyet kokuyor dileklerin.
Ne zamandır kötüyüm. Mümkünse benim için bir şey isteme.Her zaman ilk iyilikler kazanır.Sense son kez iyilik yap bana.
2- Korkuyorum. Yalnız mısın?
-çoktandır.
sana kocaman bir iyilik yaptım.’Hep yalnız kal’
3- Aramızda uçsuz bir deniz yok artık!
Seni görünce ellerim titremesin,boynum eğilmesin, yüzüm düşmesin istiyorum.
-ne diyorsun. Mümkün mü? Dün bu cevabı aldım ben.
4-Ben zaten yok yere ağlıyorum. Çünkü gerçekten yoksun.
-var mısın, sebebim olmaya.
oldun bile. Bir kere de iyilik sebebim olsan.Ne olurdu.
5- Yüzünü yine kapat. Her halükarda ben görmeyeceğim.
İç yüzünü kime kapatacaksın. Yalanlar, korkular, umutlar ve hayaller..
Hangisi daha gerçek? Hangisi sensin? Bilmiyorum.
6- Korkma! Hala vicdanın varsa, umutlusun.
Milyonlarca kırgınlık ve acı var üzerimde.
-Tüm bunların vebalini nasıl ödeyeceksin.
Ya senin için her şeyden vazgeçecek kadar büyük bir aşkın..
Yanılgılarını!
7-‘Tırnağına zarar gelsin istemem!’
– et tırnaktan ayrılır mı?
8- Kavuşma hayali olmayan bir aşkın gölgesinden beslenmek deliliktir!
Sense bunu göze alacak kadar delirmedin.
9- Bir şey söyle, ruhumun tüm karanlıkları dağılsın.
Her an, her saniye, her cumartesi, denizin en nadide yerinden sulara gömüyorum seni.
10- sen daha mutlu ol diye,iyileşiyorum.
‘Mutlu ol!’
ne söylesen de karanlığı dağılsa aklımın, bilmiyorum. Bir gölge gibi sıyrılıyorsun üzerimden. Galiba iyileşiyorum.
Her an, her saniye, her Cumartesi,sayısı belirsiz milyonlarca kere, denizin en nadide yerinden, seni İstanbul’a bırakıyorum.
hiç bir keder eksilmez kendini avutarak.
inceldiği yer burası, kopsun mu?
“sardunyalara su vermekle unutamadığımız
şeymiş aşk:
alnından bir günaydın gibi düşürdüğüm sabah,
sağ yanımda unuttuğun keder.” diyor Birhan Keskin. Yüzümüzde kimsenin tanımadığı tebessümlerle geçelim insanların arasından…Gülümsemek istersem, ağlamak istersem de yanımdasın kâfi, uzaklığın da yakınlığın da bir anlamı yok. En uzağımda cennet, en yakınımda cehennem. Ayaklarım ateşte sabit, seni kollarımda taşıyabilirim -küçük bir kadın olduğuma bakmadan- dualarım öyle çok…
Hüzün bizim neşemizdi, sahi…
her şeyin hiçliği içinde tutulabilecek tek el saf sevgidir
Seni düşünüyorum. Ne söylesem de şehrin karanlığı dağılsa.
İnsanların aslında söze -mektuba- olan açlıklarını fark edememesine şaşırıyorum. Muhabbeti çoğaltan şey bu çünkü. Saçma sapan söylesen de okurdum, mesele söylediğinden çok muhatabının kim olduğu çünkü. Sözü kıymette ağır kılan şey, tarifi değil menzili. İnsanın sonsuz susuzluğuna medet olsun diye Kur’anı indiren, onda yalnızca şer’i hükümlerin -kuralların, yasakların, cennetin, cehennemin, peygamber hikayelerinin- ötesinde kulunu muhatab almanın verdiği büyük bir lezzet vardır. Kulum hitabının gözleri yaşartan sevgisi… O kitapla sevgiliyle mektuplaşır, dünyanın dayanılmaz ağırlığına, hasretin kavurucu ateşine bir nebze su ümidi taşır.
Nasıl söylesem derken bütün mahbub kelimelerin Aslına döndüğü görüyorum, Vedüd’e. Ben sana, sen bana, sonra ikimiz bahar’a dönüyoruz.
Hep ordayız…
Zamanların ötesinde, bir pencereden insanlara bakıyoruz, seni düşünüyorum, yanımdayken bile, az sonra çıkacağın insanlık sahnesinde maskeler çok, yanında değilken seni kim koruyacak…
Geçen yıl bugünler… Tarihler, garabet yüklü tarihler…
İncecik sızıyor kesip kenara kaldırdığım yara..
Çok uğraştım inkâr etmeyi yarayı, yara ikrârda da inkârda da bir kuş imiş, nereden başlarsam başlayayım sana uçurum.
İçimde yara düşen bahar’sın sen, hep sen…
düşlerimiz serinlemeyecek battığımızda.
kaleler çoktan çökmüş, şehir düşmüş ve birileri zaman tutar olmuş.
bu sefer sevebildiğini gören kişide devrim var. başlıca ölümler kişisel sırasını tutmuş. mantık ilerde lazım olacak ve bu günü atlatırsak..bi de yarın var. onu da atlatmalıyız.
neden olmayan bir köşeye sığınmaya çalışıyoruz.
kuşlar soldu gemilerde pusula sorunu..
“aşktan, zincirlerden ve çözemeyeceğimiz diğer şeylerden bahsetmeyelim artık” [l.cohen]
Her şey ne çok birbirine giriyor, ne kadar çok akıl karışıyor bu yaşamda. En zor zamanlarda kendimizi unuttuğumuz anlar…iç dünyam çok yoruldu.. zamanla geçer,boş ver denilenlerde koca bir yalanmış,oysa geçen sadece zamanmış meğer geçmeyen herşey…
farklı denizlere bakıp,farklı çiçekleri koklayıp aynı duyguyu yaşamak..bizim birlikteliğimizin kaderi bu.Arasında bir dünya barındıracak kadar büyük.
tıpkı birbirimizin günahını paylaştığımız gibi..
hesapsız,korkusuz.
” her şeyi unutup o günde kalamadık
sansür ve sınırlar güzelliğini değil, sadece içimizi gölgeledi
pes ettim sonra
sana cümle kuramaz oldum
susup kaldım ”
taş oturdu yüreğimin ortasına..senden sonra hep yorgun,hep mahzundum…
inceldiği yer burası! kopsun mu?
-korkma ben varım!
-korkuyorum sen varsın!
Eylül’ün notu:
Imkansız nedir ki?Yeterince istemediğin bir gök mavisinin ışıgını,biraz kısarsın imkansız olur.Beklemediğin yol arkadaşını,zamansızlıkla sınarsın imkansız olur.Uyanmadığın bir sabaha eski bir rüya görürsün imkansız olur.
Imkansiz nedir ki?Aklını kalbinden asırırsın imkansız olur.Susarken sakındıgını düşlerinde hırpalarsın imkansız olur.
Mutlu olmak gerek yine de fotograflarda,bakan bir gözün acı eşiğine değmesin diye göz okları,uzağa savurmak gerek.Tekin değildir yüz kıvrımları, önemsendiğini anlamasın diye anlık yalanlarına göz yummak gerek..Hem ne diyor Adger; “Tüm şiddetli heyecanlar, ruhsal bir zorunluluktan ötürü kısadır.”
Aniden,kimse farketmeden delirmek mümkün olsaydı keske…
Yazar’a Dair:
Hasılı,sende gelip duran mana helezonları icinin duvarlarına carparak ehilleşiyor.Sonra bu cümleyi hicbir zeka kurgulayamaz diyorum kendi kendime..Sanırım kıskanclık belirtileri bunlar.Gidiyorum:)
Eyvallah..
Zaman hızla akıp gitsede icimizde aynı zaman ayni anlar aynı düsler aynaya baktıgimızda kendimizi tanimaz hale getiriyor sadece..duygular,düşünceler biz degiştirmek istemedikçe degişmez..belkide degişti imajı veriyoruzdur çevremıze kendimizide inandıriyoruz belki..çok sevdiginiz bir filmi izlemek gibi zaman geçmişimızle yaşiyoruz..gelecegi umursamadan…zaman koluma takmadıgim saatin yelkovan ve akrebinden ibaret benimde takip etmemi istesede ben takmiyorum zamanı….
başka türlüsünü yorgunum anlatmaya aşk..!
hem konuşsam susturmaz mısın,
susturmaz mı yine herşey,
susturmaz mı imkansızlıklar…
haykırsam,sesimle darmadağın olacak çığlar var aşk!!!
ve…
sensizlikte darmadağın olan biri var!
”baharım’sın” demeni özleyen bir ”ben” var… 🙁
sanki siz değil de başkası yazmış gibi bu yazıyı…
gerçi siz de başkasısınız.
5 YIL SONRA BUGÜN…
hep yarımız görüyorsun
hep öyle kalacağız
utançlar girdi aramıza
sorumluluklar, başkaları, mantık, imkânsızlıklar, günah bir sürü saçma şey
gökyüzü, deniz, çamlıca, kız kulesi, kabataş…
susmalar çoğaltıp durdun
fotoğraflarda mutluydun!
…
Düşlerim var kimseyle paylaşmak istemediğim
Düşlerimi yaşıyorum suskunlukta
Susuyorum ve bakmıyorum etrafıma
Susuyorum ve alaka duymuyorum olanlara
Yarım kalmış ne varsa hayatımda
Suskunlukta yaşıyorum aslında
Tümceler yok,sözcükler yok,sözler yok
Anlatmak istediğim sadece suskunlukta
Sana bir kez baktıığmda senin sevgi dolu yüreğinin içinde, sırlarını bir kadına açıklayabilmek için boşuna hıçkıran yapayalnız bir yüreğin daha durduğunu;
Ve sevgiyle dolu ruhunun ardında, sevgilinin gözlerinden yaş olup akabilmek için boşuna çırpınan bir bulut gibi dolana yalnız bir ruhun daha bulunduğunu gördüm.
Lübnanlı düşünür Halil Cibran…
çok manalı, çok çaresiz, ve duru bir anlatım..
belki de herkes; neden sustuğunu iki kelimeyle
de olsa böyle aktarmanı bekledi..
bir yıl önce bugün kime sustuysanız geçmiş ola…
çekinmeyin
durmayın
n olur konuşun bayım
gizlemeye çalıştığınız satırlarla
hurafelerin uçuştuğu masalları anlatın
…
keşkelerin kıyısında
kaşıntısı geçmeyen bohem yanlarıma ibretlik hesaplar sorun
perde arasından gizlice bakıyormuşcasına
sessizce bana hissettirmeden
her an unutmaya yüz tuttuğum nefes alış verişlerin hesaplarını sorun
hadi bu cinnet molasında büyük bir ölüyü geride bırakın