Bugün Cumartesi [üç]
Elimde eski bir oyuncak:
Pinokyo.
“Yalan söyleyince burnu uzar” diyen yalancılarınki gibi burnu uzamıyor.
Üstelik tahtadan…
Bir ceset gibi duruyor avuçlarımda.
Bir oyuncağa yakışmayacak kadar renksiz ve soyut.
Bir çocuğu ağlatacak kadar ürkünç ve ruhsuz.
Hangi çocuk pinokyoyu sever bilmem?
Zaten çocukluğumu yaşamak istediğimde çok büyümüştüm.
Bu yüzden ben sevemedim.
Belki de hayat benim için hep geç kalmak demek.
Geçmişe dönüp de ne kadar çok yarım bıraktığım hayat var diye düşünmeye başladığımda beynimin kazananı belli olmayan cenkler meydanına döndüğünü hissediyorum.
“Dönüşün olanaksız olduğu duygusuna ulaştığınız zaman, gerçekten sürgünde olduğunuzu hissedersiniz.”** Sanırım herkes için yarım bırakılmış hayatlara dönüş hayali insanın kendini sürgün etmesi demek.
Bu duygu için sevgili dostum Gökhan Şimşek, “hayalini kurmak gerçekleşmeyeceğini bilmekten daha güzel” demişti.
Esas sürgün insanın aynada gördüğü yüzüdür. Ki o yüz esasında kurtulamayacağınız bir prangayla yakamıza yapışmıştır. Düşünce gibi; uyuyup uyanmak gibi; eliniz, saçınız, aklınız ve kalbiniz gibi ya da her nefesinize çentik atan ölümcül bir ur gibidir!
Belki de bu yüzdendir kimsenin mutlu olmadığı bir dünyada yaşıyor oluşum.
Kimsenin anlamadığı cümleler yazıyor oluşum bu yüzdendir.
Kimsenin bilmediği sırlar taşıyor, kimsenin anlamlandıramadığı şeylere değer veriyor oluşum bu yüzden.
Bu yüzden kimsenin farkında olmadığı kadar üzgün ve mutsuz oluşum.
Kimse kimse kimse…
Her neyse!
Aslında kimseye bir pinokyo masalı anlatmadım.
Hem Zeynep Arkan “Her gün aynı masalları dinlemesin çocuklar” diyor.
Bugün Cumartesi
-İyi misin?
İyiler erken ölüyor. Ben iyi bir adam olamadım.
Küçük tedirginlikler, büyük korkular demeliyim belki bunlara.
Ya da çocuk olmadan büyümek, genç yaşamadan yaşlanmak hissi!
-İyiyim!
Aynaları kırıp, kimsenin kalbini kırmadan sahipsiz bir mezarda uyanacağım!
Belki kırışıp, yaşlanıp öleceğim. Belki de çok genç…
Hep “İyi ol ki iyi ölesin!” diyorum kendime.
Öyle mi olacak bilmiyorum.
“Muhakkak farklı bir şeyler olagelmeli, öyle bir şey ki insan: Artık sonuna gelmiş olsam bile beklemeye değmiş diyebilmeli…”
Bugün Cumartesi
Kimse bana böyle ol, böyle yaşa, böyle git, böyle söyle, böyle davran, böyle yürü, böyle sev, böyle bak, böyle gülümse dememeli.
En fazla “böyle” nediri bildiğimde öğrettikleri şeyler yönümü tayin edebilir nitelikte olmalı hepsi bu.
Büyürken “böyledir”i öğretmeyenlerin büyüyünce “böyle” yapacaksın demesi ne tuhaf!
Bir devlet; sadece meydanları, sokakları, binaları ve himayesi altında yaşayan insanların mutlu olabilecekleri bir adalet sistemini biçimlendirmeli.
Bir aile, kalbi; bir sanatkâr, iç mekânları biçimlendirmeli.
Ama yaşamanın gerçekten estetik bir yanı olmalı.
Kimse kendisince başkasına layık gördüğü “renksiz ve biçimsiz” yaşama modellerini dayatmamalı.
İnsan layık olduğu gibi yaşamalı!
Bir şair susturulmamalı mesela…
Bir türkü, şarkı, ıslık, dua…
Renkler soldurulmamalı mesela…
Kırmızı öyle, siyah öyle, mavi öylece kalmalı.
Olduğu gibi…
İnsan, renk ve şiirler özgür ve mutlu olmalı.
Özgürlük ne ki?
Bilmem belki özgürlük şiir yazmaktır. Daha fazlası istediğin şiiri yazmaktır. Ama gerçek özgürlük yazdığın şiirden dolayı yargılanmamak ve nasıl şiir yazacağına kimsenin karışmamasıdır. Belki de özgürlük bütün domateslerin neden aynı boyda olduğunu sorgulamak, tadının ve kokusunun eskisi gibi neden güzel ve hissedilebilir olmadığını sorgulamaktır.
Ya da özgürlük dua edebilmektir.
Çünkü Allah dünyanın bütün dillerinde dua edip “Âmin” diyenlere karşılığını verecek kadar büyüktür.
Bugün Cumartesi
Gerçekten bazı şarkılardan vazgeçememe nedenleriniz siz hiçbir zaman terk etmeyebilir:
- Bir acım var anlatsam önünü göremezsin [Ayna/Sen unutma beni]
- Rüzgâr bizi savuracak [Noir Desir/ Le vent nous portera]
- Sana kullanılmamış bir gökyüzü getirsem [Samime Sanay/Ben Sana Mecburum]
- Ansızın gördüm ki o eski halimin yarısı bile değilim [The Beatles/Yesterday]
*Tatar Çölü – Dino Buzzati-iletişim Yayınları
**Rafael Alberti
Nurdal Durmuş Sosyal Medya Hesapları.
Takip Etmek İçin;
-Sen gelebildin mi?
sen Anna!
sadece sen gel!
üz-gün Cumartesi..
şarkılardan vazgeçmeme nedenlerimiz bizi gerçekten de terketmez.. an olur ki (sen bilmezsin) , “artık dinlemeyeceğim” dediğin şarkıları dinlerken bulursun kendini.. çalar ayrılık şarkısı..
http://www.youtube.com/watch?v=Owpu9cYhAnA
böyle nasıl mutlu olabiliriz..ruhsuz bir cesetle mi.
bugün cumartesi değil dünyanın son günü olsa
Belki de hayat benim için hep geç kalmak demek . – Nurdal Durmuş –
Caddelerde yürüyor terasımın kuşları. Harfler, otağını canımda yamalıyor. Gündüzün perdesini açmasın gözüm. İçime yer edinmiş destansı yaralar, böyle ağır yanmasın. Koşup getirsem iki yakadan kelimeleri.Tutup eline versem cümle sessizliği.
“Konuşursun, sözlerin dâra çeker canımızı”
İnsan layık olduğu gibi yaşamalı!
Kayboluyorsun gün aydınlığında incecik. Henüz yazılmayanlar yazılmayacak değil ki. Tutulunca kalemin mürekkep sızına, hayat başka bakıyor.Şiir şiir büyüyor damıtılan hikâye.
Günahsız dillerin âminleri eşikte.
Sözün bittiği yerde sen başlıyorsun.
Bambaşka bir iklimin semâ burcundan atını mahmuzluyorsun. Sözlerindeki hüzün ne de tanıdık.Aklınla aklımızı ne güzel de yorarsınız.
Esas sürgün insanın aynada gördüğü yüzüdür. Ki o yüz esasında kurtulamayacağınız bir prangayla yakamıza yapışmıştır. bendim sırtını sessizliğe yaslayan
/ dövünüp yaralı yanlarına ağlayan.
Her an, her saniye, her Cumartesi,belirsiz savruluyoruz gönul dehlızınız de.
Ellerınıze Bereket …