Bugün cumartesi [dört]
Eski hüzünlerin yağmuru altında, seyre dalmışız Kızkulesi’ni.
Gök, yüzümüze bakmasın diye denizlere dolmuş maviler.
Biliriz ki İstanbul bizim için müze değil mucize şehirdir.
Baktıkça çoğalır İstanbul.
—Hangisi senin?
—Hiçbiri.
—Bütün martıları mı bana bıraktın?
—Senden başka mutluluğum yok benim!
Bugün cumartesi.
Herhangi bir düşüncenin tarafı olamayacak kadar düşünen bir adamım ben.
“Daha sade, daha az şeye gereksinim duyulan hayat daha fazla mutluluktur” demiş Reis Teoha.
Neden mutsuzuz?
Neden hakikat hep iğdiş edilir?
Neden vicdanların aydınlık sokakları hep birilerinin karanlık işgalleri altındadır?
Neden laboratuvarlarda hep arsız deneyler yapılır?
Kimin hakkı kime verilmeli deneyleri…
Bence, ne olur korkalım ve düşünelim.
Korkalım ve düşünelim ki biraz daha hayal edilebilir, yaşanabilir, korkmayacağımız bir dünya olsun.
Makam için, mevki için ruhundaki ağırlık sayesinde ne şekil bırakırsan bırak hep dik kalabilen hacıyatmaz olmak ne kadar insan olabilmektir, bilmiyorum!
Bugün cumartesi.
“Çokla başlayıp hiç azalmayan” cümlelerimin sahibi sensin.
Biliyorum: Uzun hikâye kısa anlatılmaz, ama bana gülümsemeyi ve iyi davranmayı öğrenmelisin!
Yine biliyorum:
Bunun sonu yok. Yorulacağız, yaşıyorsak.
Ama yaşamak, kader olduğu kadar ürkütücü de değil mi?
Bak, gökyüzünün duvarlarına hayalden merdivenler dayayıp gecenin koynundan yıldızlar toplayarak uykuya dalan çocuk bir yaş daha büyüdü.
Şimdilerde yıldız toplamıyor, çocukken topladığı yıldızların bir bir sönüşünü izleyerek ömür tüketiyor!
Tükenmek ve tüketmek de ürkütücü.
Ben tükenmişlikten sana sığındım Allah’ım!
Çünkü takvimler “Şimdi ölemezsin, önce biraz aydınlık gör” diyorlar.
Bugün cumartesi.
Az önce bankamatikten maaş çekip “Allah bereket versin!” dedim.
Lanet Modernizm, kahrol!
Sahiden cesur muyum?
– Hayır!
İçimden; “Akıl git başımdan, beni rahat bırak!” demek geliyor.
Aynalara koşmalı insan ve herkesten önce kendi içine bakmalı.
Çünkü göz sadece görmek için değil, görmemek için de var.
Bugün cumartesi.
Şükür İstanbul yerinde!
Deniz, martı, çay, simit…
Kızkulesi, Kabataş, Çamlıca, Çengelköy…
İstanbul yerinde.
Trafik, modern cinnet…
Bugün cumartesi.
Hayat yağmuru seyretmekle güzel. Hayat çimenleri ezmek, patikadan yürümek, gökkuşağına bakmak, buğulu camlara resimler çizmekle güzelleşiyor.
Hayat borsa ekranlarını görmediğimiz denizleri seyretmekle, bir bardak çay eşliğinde kalbimizi iyi eden dostlarımızla yaptığımız keyifli muhabbetlerle güzelleşiyordu.
Hayat ekmeğimizi Afrikalı bir çocukla paylaşınca güzelleşiyordu.
Hayat hikâyeci kahvesinde durmadan masal anlatan hayalci adamı bir kez daha görmek umuduyla güzelleşiyordu.
Hayat aynı safta tanımadığımız insanlarla aynı duaya “Âmin!” demekle güzelleşiyordu.
Bugün cumartesi.
Geç kalınmışlık kötü; ama daha kötüsü bunun farkına varmak…
Hepimiz farkındayız…
Bugün Cumartesi
Erik ve kiraz ağaçlarına, bahara hamdolsun.
Nurdal Durmuş
Bugün cumartesi [dört]
Nurdal Durmuş Sosyal Medya Hesapları.
Takip Etmek İçin;
Cumartesi; kendi varlığını, sadece başkalarının varlığı ile ortaya koyabilen bir insan gibi… Kendini tanımlamaktan aciz, dile gelmeyen isimsiz ve bir hiç(Cuma”ERTESİ”) Hep bekleyecek pusu da… bir yerlerde kendisinden önce, yere düşsün dizleri elleri kanasın birilerinin, kalbi yorulsun, üzülsün ağlasın, uyumasın… acı çeksin… Ve sıra onu yaşamaya gelsin. (Cuma”ertesi’ni) Birileri ona ihtiyaç duysun… Kendinden öncekini yersin, karalasın, kötüydü o desin, aslında kendi kopuk ipinin ucunu sağlam bir yere bağlamak için, hep başkalarına dayasın sırtını… “Cuma” Kendi kişiliğini bulmuş… Kendini ifade etmek için başkalarına ihtiyaç duymayan… Ne mübarek bir gündür… Dolu Dolu yaşanmış…
Her şeyi söylesen de olmuyor ki abi. Hem “hiçlik” vasfı yüklenince ne cumartesi kalıyor bizden ne de öteki günler. Öteki ve hiç. Yaşayamadıklarımızı Rab belki nasip eder de ahirette yaşarız kim bilebilir ki değil mi abi? Belki de bu yüzden mahkemenin kurulmasını bekliyoruz sabırsızca. O değil de böylesi çok zormuş. Her şeyin içte kalması. Selamlar. İçimizde kalanlardan semaya yükselen dualar. Rab bize de dokunur elbet…
çok seviyorum cumartesi yazılarını. sabırsızlıkla yazmanızı bekliyorum. bunlar kitap olur inşallah.
“Bugün cumartesi. Hepimiz farkındaydık, geç kalınmıştık, bu kötü; ama daha kötüsü bunun farkına varmak. Zaferinizle gurur duyunuz matmazel. Zira perona şehrinizden gelen son terminal otobüsünden de inmediniz. Ben artık bu şehre ve terminal otobüslerine olan inancımı da yitirdim. Yenilgimi ayaklarınızın altına alabilirsiniz. Zira “Her şey söylenmeden bitti!” Hoşçakalınız.” Ayrı mekanlarda, ayrı hayatlarda bile aynı hissiyatlara sahip olduğumuz için sevinmeli miyim bilemedim . Bildiğim bir şey var Pazar gününe kavuşmanın sevincini bile hissetirmeyecek kadar Cumartesi, hüzün kokuyor..ve yenilgi
İnsanın kendi içinde yolculuğa çıkmasına sebeb olan “Çokla başlayıp hiç azalmayan” cümleleriniz , bir sağnağın parçaları gibi ruhumuzun toprağına dokunuyor. Söylenenlerin susulduğu yerde kaldım. Bir adım ötem cümle cümle kalabalıktı . Ateşti,kârdı borandı!
Bellekte kalan izler sonu gelmeyen tükenmişliğin özeti “Şimdi Ölemezsin, önce biraz aydınlık gör” Bence İnsan Bitkisel bir hayatla kalbi atıyor yalnız…Fırtınaya aldırmayan bir deniz feneri gibi, sürekli gerçeğin ışığını parlatan düşüncelerinize Selam ve Hürmetle…
Yaşamak mı yorucu olan?
yorumlamak mı seni?
ey yaşam..
tuhaf değil mi.
yine aynı şeyi hissettirdiniz bana. ‘Neyi?’ diye sormadan söyleyeyim.
Yazan yenildiğini söylüyor. Benzer duyguları daha önce ‘geçen sadece zamanmış meğer’ yazınızda da yaşamıştım. Yazara iletin lütfen insan yenile yenile gelir korktuğu zafere. Çünkü ‘her şey söylendiği halde hiç bir şey bitmedi.’
emin olsun!