Bencillik İşte Kendime Mektup Yazdım
Bencillik İşte Kendime Mektup Yazdım
[*] Her şey eninde sonunda sessizdir
1.
Sevgili ben, sokağın en başından başlayıp en sonuna kadar adımladığın her yerdeki her şeyi çöpe attın. Hayatı çöpe attın, anlamı çöpe attın, zamanı çöpe attın, günleri çöpe attın, yolu, yolculuğu ve yol arkadaşlarını çöpe attın. Tam da sıra kendine gelmişken çöpün dolduğunu gördün, şaşırdın. “Onu dolduracak kadar çok şey atmamıştım ki” dedin. Merakla eğilip içine baktın. Senden önce, seni çöpe atanlarla oradaydın. Hayretle kaldırdın başını. Önünde uzayan bütün yollara, arkanda kalan tüm sokaklara ve hayata şaşkınlıkla göz gezdirdin, kimseyi bulamadın! Kimsecikler yoktu sokağında. Kalabalıklar yoktu. Dostların, arkadaşların yoktu. Aslında yol da yoktu, yolculukta… Kimsenin yürüdüğü sokaklarda sen de yoktun. Oysa sen dostluğu, narin bir çiçek gibi öpüp, koklayıp, hiç durmaksızın sabırla büyütmeliydin.
[*] bir günün kırılganlığından
kalan ve tekrar tekrar kırılan
müteellim bir insan sesinin başlattığı
ağlamanın kırı sessizdir
2.
Sevgili ben, iç dünyanda taşıdığın derin, kalıcı ve kadim dostlukları hatırlayamayacak kadar vefasız, seni zirveye taşıyanlara sırtını dönen, baktığı her yerde yalnızlığını gören, ama çok kısa bir süre içerisinde unutulup zirveden ömrün derin çukurlarına yuvarlanan ahmaklardan değilsin. Olmamalısın da. Sen, öldükten sonra, geride kendi varlığına özlem duyarak, “Keşke biraz daha zamanım olsaydı her şey çok daha güzel olurdu” deyip acı çekenlerden de olmamalısın. Her gün biraz daha eksilen hayatının son noktasında, ölümün güzel yüzünü görmek ve arkanda kalıcı izler bırakmak için zamanı sonuna kadar bilinçli bir çabayla harcamalısın. Bazen bunu beceriyorsun da ve sanırım bıraktığın kalıcı izler de var. Ama bu, seni şımartmasın. Çünkü bu erdemi, kendi iç dünyanda iz bırakan, tanıdığın ya da tanımadığın güzel insanlara borçlusun. Ki o dostlar, ellerini ellerine uzatıp, seni fırtınaların önünde, nereye gittiğini bilmeden savrulan çerçöp olmaktan kurtaran dostlarındır. Bugün adlarını anımsamadığın geçmiş zaman aralıklarından içine bir insanlık damıtan gerçek insanlar! Peki, Şükrediyor musun? Şükrü ihmal etme; çünkü veren, elbette ki almayı da bilendir.
[*] dalda
yalnız ve dağılmış bir elma
yalnız ve yapraklar örtmüyor onu
gelen akşama
geçen akşamın içlenmeleri dadanmış
bu kahır sessizdir
3.
Sevgili ben, biliyorum sen de herkes gibi nasihatten hoşlanmaz, insanların nasihat yerine senin düşündüklerini sana tekrarlamasını istersin. Belki söyleyeceklerimden çokta hoşlanmayacaksın ama gel, seninle zaman ırmağının başına oturup, onun beyhude akmasını seyreden hayat avcılarından ve kendi elleriyle inşa ettikleri gam, keder, acı ve sıkıntıdan oluşan kuleler nedeniyle kaderi suçlayan kendini bilmezlerden bahsedelim. Kalbindeki aşkı ince ince kanatıp, onu sorumsuzca tüketen ‘Leyla ve Mecnun’lardan, telefon defterindeki dostlarını rehbere sığmadığı için bir bir azaltan kıymetsizlerden, kırmızı güllere koşarken, ezdikleri kır çiçeklerinin farkında olamayan aptal romantiklerden bahsedelim. “Erkekler ağlamaz” sloganının yalnızlaştırdığı cesur kabadayılardan, özlemeyen duygusuzlardan, hatırlamayan vefasızlardan, gülmeyen, güldürmeyen soğuk yüzlü sahte yüzlerden bahsedelim. Zaman zaman aklı karışmayanlardan, her şeyi tümüyle tozpembe, ya da hayatı bütünüyle siyah görenlerden, “ya sev, ya terk et” saçmalıklarından, terk etmek yerine, sevebileceği hale getirmeyi düşünmeyenlerden, “bana ne” deyip geçiştirenlerden, neme lazımcılardan bahsedelim. “Ölürsem kabrime gelme istemem” diyen arabeskçilerden, “Ferdiciyim, Müslümcüyüm, Orhancıyım” deyip, iki şarkının kalbine damıttığı zehri yudumlayarak, ölümün soğuk yüzünü seçen akılsız hayat sahiplerinden, kendisine emanet verilen vücudu sorumsuzca yaralayan psikopat jilet manyaklarından bahsedelim. Sence dünya, bütün bu saçmalıklardan acı bir intikam almıyor mu? Sence, bunca tüketilmişliğin sorumlusu aynı caddelerde yürüdüğümüz, sokakların, caddelerin, evlerin, dünyanın hatta aklın ve ruhun bile taşımaktan yorulduğu bilinçsiz aptal sürüleri değil mi?
Söylesene, hayat mı suçlu, onu yaşayanlar mı? Yol mu suçlu, yolcular mı? Zaman mı suçlu onu tükenmez kaynak bilenler mi? Söylesene sence hayat mı çekilmez, yoksa onu çekilmez yapanlar mı?
[*] içinin çıngarlarından yonttuğun
asi bir atbaşı gibi rüyalarının ucunda
Umudun sessizdir
4.
Sevgili ben, hiç düşündün mü? Sahi, ne kaldı her şeyden geriye? Sen, ben, bir de hiçbir şey mi? Yoksa ben, sen ve her şey mi? Garip değil mi, kırık dökük yaşamaya başladığın günlerinin içi artık güzelliklerle dolmuyor. Geçmişini hatırlamak bile yoruyor seni. Ne oldu? Belki de eski masumluğun kalmadı! Bahçene diktiğin güller açmıyor. Irmakların kurudu! Baharının renkli yüzü soldu! Gülümsemelerin bile sahte. Yoksa sen de, dünya gerçeklerine olduğu gibi değil de, olmasını istediğin şekilde mi bakıyorsun? Bildiklerinin az, bilmediklerinin çok fazla olmasına rağmen yine de onları konduracak bir gün aralığı bulamamanın verdiği sancı ve sıkıntı mı seni kahrediyor?
Aldırma, senin hayatın, zaman ırmağı akarken ya da ırmağın önünde bentler varken, bulunduğun her durumda, o çok sıkıldığın, nefret ettiğin bazen edepsizleşip arsız sözler sarf ettiğin, öylesine yaşanan hayatlardan ve öylesine yaşayan insanlardan bir an önce kendini kurtarmandır! Ki onlar öylesine yaşarlar hayatı, öylesine yazıp çizerler kelimeleri, öylesine yürürler yolları… Öylesine, anlamının ne olduğunu bilmeden okurlar harfleri. Ki onlar öylesine tüketirler aşkları, öylesine söylerler sözleri, öylesine yaparlar işleri, öylesine geçiştirirler selâmlaşmaları.
Ki onların öylesine sahtedir ki tebessümleri, öylesine geçer mevsimleri, öylesine biter ömürleri, öylesine akar zamanları öylesine yaşar ve öylesine ölürler. Ki onların öylesine ağırdır hesabı…
—Sustun. Hayrola ne düşünüyorsun?
—Öylesine yasamaya o kadar alıştı(rıldı)m ki öylesine ölmekten çok korkuyorum.
—Sen de mi?
[** ]umut kesilmiyorsa dostlarım
kesip barikatlar kurarak kangrenli gövdemizden
şurda güneşe ne kaldı
5.
Sevgili ben, artık kalbine dönmek ve düşüncelerinin huzurunu kaçırmadan, yeryüzü uykudayken ve herkesin rüyalarına kâbuslar hükmetmişken önce kendini, sonrada herkesi uyandırıp ayrı yürünülen bütün sokakları, birbirine çıkmayan bütün caddeleri, küstürdüğün mevsimleri, aynı tarlada birbirinden habersiz farklı yerlere savrulan başakları ve el değmemiş, keşfedilmemiş dostlukları bulup birbirine kenetleyerek, kaybetmeden kazanma yarışında olmalısın.
Çünkü sen yoksan, kimse yoktur.
‘Ben’ bile.
Bencillik İşte Kendime Mektup Yazdım
Sosyal medyadan takip etmek için
Nurdal Durmuş Sosyal Medya Hesapları.
Takip Etmek İçin;
Paragraf başlangıç dizeleri:
[…] Kendime Mektuplar […]
sen yoksan, kimse yoktur. ‘Ben’ bile. vayyy
14 Haziran 2010 10:23
İyi ki sizinle tanışmış ve yazılarınızla buluşmuşuz.
14 Haziran 2010 22:16
waay çok lezzetli bir yazıydı nurdal abi elline sağlık..