Başlamak Mutluluktur!
Başlamak Mutluluktur
Hadi toparlan. Düşmemeye bak.
Ayet oku, şiir oku, şarkılara eşlik et, ıslık çal ve meydan oku!
Resim yap, güneşe koş, denize koş, aynaya koş ve kendini sev.
Endişelenme. Geçmeyen tek şey, geçmez sandığımız yanılgılardır!
Pavese “Dünyanın en büyük mutluluğu başlamaktır. Canlı olmak iyidir, çünkü yaşamak her zaman, her dakika yeniden başlamak demektir” der. “İnsan bu duygudan yoksunsa —hapis, hastalık, alışkanlık, budalalık yüzünden— ölsün daha iyi” diye de ekler. Epeydir günlerin kendisi yokmuş da bir gölgeyle dolaşıyor gibiyim. Soranlara bir şeyim yok iyiyim desemde, Nisan yağmurlarında ıslanmak, bir dağ başına çıkıp herkesin görebileceği büyüklükte ateş yakmak, ceplerime çakıl doldurup denizi taşlamak gibi deli düşünceler kuşatıyor içimi. Kargaşanın, umutsuzluğun, çözümsüzlüğün içimizin seslerini bastırdığı zaman dilimlerinde yeniden başlamak; cümleleri yerlere düşürmeden, kirletmeden sözün erdemini yükseltmek için çaba harcamak… Gariptir, bu çabama intihar ederek yaşamına son vermiş bir şairin, yaşama uğraşıma iyi gelecek cümleler kurgulaması yardımcı oluyor! Pavese’nin ”başlamak mutluluktur” tanımlamasını her okuduğumda, daha fazla işe yaramak, kendimi ve düşüncelerimi diriltmek, harfleri yan yana dizerek cümlelerin ipini çekmek uğruna çaba harcıyorum. Özdemir Asaf’ın “Bütün renkler hızla kirleniyordu, önceliği beyaza verdiler!” dizelerini tersine çevirebilir miyim bilmiyorum ama; Nuh tufanından sonra bile defalarca sele tutulmuş insanoğlu için, kirlenmiş hayatı arındırmak hepimiz için belirgin bir gerçek olarak önümüzde durmakta…
Biliyorum, birçoğunuz da benim gibi bir ömür uğraşarak; tebessümle şekillendirdiği kumdan kalelerini, bir dalganın çarpışına teslim eden çocuklar gibi çaresiz, aklı karışık ve bu günler geçecek mi? endişesini taşıyorsunuz. Her şeyin çabuk tüketildiği, beyaz olan her şeye karanın müdahale ettiği, bireysel hırslarımızın toplumsal yaşam koşullarına bencil şekilde hükmettiği, gelenek ve yerlilik deryasından batılılaşma yönüne rota kırarak yeninin ömrünü çok kısa tutup, sonu gelmeyen tüketme belasına bulaştığımız modern bir dünyada yaşıyoruz. Herkesin her şeyi bildiği, her konuda uzman olduğu bir dünyada… Edebiyatımızın, sanatımızın, bütün kültürel birikimimizin ve bu birikimi bizlere kazandıran soylu insanlarımızın küçümsendiği bir dünyada… Aşağılık psikolojisi nedeniyle, okuma ve öğrenme erdemine bile yeni rütbeler ekleme hırsı bulaştırdığımız izahı olmayan soyut bir dünyada… Zamanı tersinden yaşadığımız, kelimeleri tersinden yakaladığımız, sıradışı olmak için sıradanlaştığımız bir dünyada… En iyi arkadaşımız olduğuna inandığımız hayatla aramızı açtığımız, ruhumuzun içinde kazananı belli olmayan harpler yaptığımız, yaşamın bizleri memnun edemediğini düşünüp dayanılmaz sancılar çektiğimiz bir dünyada…
Peki, ne yapacağız? Teslim mi olacağız?
Böyle bir dünyada söz söylemenin, yaşamanın bir anlamı yok diyerek periferimize çekilip seyredecek miyiz?
Hayır!
Özdenören ne güzel söyler: “Bugün ölmüş bulunanlar, ellerindeki fırsatı kaçırmışlardır.”
Bu yazıyı okuduğunuza göre, beraber nefes alıp verebiliyoruz. O halde kaybetmeyi umursamayarak kazanmayı becereceğiz!
Ve hep birlikte, bize meydan okuyan bütün karanlıklara
“hayır ve hoşçakal” diye haykıracağız.
Hoşçakal hüzün.
Bıkmışlık, anlamsızlık, inançsızlık, vurdumduymazlık, umursamazlık.
Hoşçakal kaybetmek, karanlık, girdap, boşluk, işe yaramazlık.
Hoşçakal unutulmak, unutmak, vefasızlık, uzaklık.
Hoşçakal gitmeler, kendinden kaçmalar, kalbine yabancılaşmalar.
Merhaba Sen+Ben=Biz ve Hayat.
Nurdal Durmuş
Başlamak Mutluluktur
Nurdal Durmuş Sosyal Medya Hesapları.
Takip Etmek İçin;
Bu yazıyı okuduğunuza göre, beraber nefes alıp verebiliyoruz. O halde kaybetmeyi umursamayarak kazanmayı becereceğiz! İNŞAALLAH her iki cihanda da kazananmayı becerebiliriz… Yüreğinize sağlık Sn.Nurdal Durmuş .
7 Nisan 2010 12:39
“Bugün ölmüş bulunanlar, ellerindeki fırsatı kaçırmışlardır.” Evet çok doğru cümle o zaman hayatta kalacağımız kadar çalışıp ateşe dayanacağımız kadar günah işlemeliyiz……
7 Nisan 2010 11:05
nurdal bey, kaleminizin dibinden öpüyorum. defalar kere defalar öpüyorum. hoşgeldiniz.
6 Nisan 2010 18:54
“Epeydir günlerin kendisi yokmuş da bir gölgeyle dolaşıyor gibiyim. Soranlara bir şeyim yok iyiyim desemde, Nisan yağmurlarında ıslanmak, bir dağ başına çıkıp herkesin görebileceği büyüklükte ateş yakmak, ceplerime çakıl doldurup denizi taşlamak gibi deli düşünceler kuşatıyor içimi.” Ne güzel delilikleriniz var. Çok keyifli ve garip bir yazıydı. Teşekkürler sayın Nurdal Durmuş.
5 Nisan 2010 22:51
kalem ve kelam birbirine ancak bu kadar yakışabilir. hoşgeldiniz bahar ile…
5 Nisan 2010 22:13
ellerimize verilen fırsatları değerlendirmek adına takip edeceğim nurdal abi.tüm iyi dileklerimle iyi bir yazı serüvenin olsunlar diliyorum
5 Nisan 2010 15:39
hayırlı olsun Nurdalım…on5yirmi5 takjipçileri çok şanslı senin gibi bir yazar kazandıkları için
5 Nisan 2010 15:30
…Canlı olmak iyidir, çünkü yaşamak her zaman, her dakika yeniden başlamak demektir”…Muhteşem sözler.Çok şey yazmak isterdim.. ancak yazdıklarım güzeli daha da güzelleştirmeyecek biliyorum.Bazen susmak o büyüyü bozmamak gerek.?
5 Nisan 2010 15:17
işte yine okuduklarım içimden sızarak geçti, ben hep burdayım…
5 Nisan 2010 13:45
hayırlı olsun güzel insan… iyi olanı söylemekten çekinmeyen Nurdal Durmuş gibi bir kalem kazandığı için on5yirmi5.com kendi ile gurur duymalıdır 🙂
5 Nisan 2010 13:36
hayırlı olsun Nurdal bey… takipçinizim…
5 Nisan 2010 12:32
Ay nasıl sevindim Nsizi burada görünce… Teşekkürler erkese.. Yazı mükemmel. Pavese ahhh
5 Nisan 2010 11:12
Bütün sonlar başlangıçla alakalı olunca, bitişini belirlemek için başlangıcı iyi tahlil etmemiz lazım sanırım.
5 Nisan 2010 10:44