4 Ekim 2012

Ateş, Su, Silah!

ile Nurdal Durmuş

Şam, Halep, Lazkiye, Humus, Palmira…
Emevi Camisi, Hikâyeci Kahvesi, Bab’ül Faraç…
Katliam, acı, göç, gözyaşı?
Kahretsin, bütün güzel şeyleri yok ediyorlar!

Dünyanın bütün annelerin bildiği ve evlatlarını uyardığı ortak bir atasözü vardır:
“Ateşle, suyla, silahla şaka olmaz, oynanmaz.”

Neredeyse 35 yıldır annemden aynı cümleleri duyar, benim için ne kadar endişelendiğini ve bu uyarının ne kadar önemli olduğunu düşünürüm.

Ama dünyanın bütün annelerinin bildiği bu ortak atasözü maalesef reel politikalar, devlet yönetimi, küresel çıkarlar, işgal ve ekonomi politikaları, çıkar savaşları gibi dengeler söz konusu olduğunda anlamını yitiriyor.
Son 1 yılda 35.000’den fazla vatandaşını ateşle ve silahla oynayarak katleden Suriye rejimi, geride ömür boyu hatıralardan silinmeyecek büyük acılar bıraktı.

Ne uğruna?

Dengeler adına ve tamamen duygusal yaklaşımlarla olayın izahı elbette mümkün değil.
Suriye rejiminin Türkiye uçağını düşürmesi, ardından beş vatandaşımızın ölümüne neden olan saldırısı Esed’in anne nasihatini dinlemediğinin, arkasına aldığı güçlü babalarla direnmeye çalıştığının göstergesidir (!) Dileğimiz Esed’in arkasında duran Rusya, Çin, İran ve Hizbullah gibi güçlü babaların Esed’in kendi ülkesini neden harap ettiğini ve binlerce insanını neden öldürdüğünü sorgulayıp çıkarlar üzerine kurulu kan politikalarını, nasıl bir ateşle oynandığının farkına vararak sona erdirmeleridir.

Sadece son yüzyılda bile yarım milyondan fazla masum insan, Küresel Çıkar Savaşları ve yönetici ihtirasları nedeniyle ölmüş, yara almış, sakatlanmış ve hafızasında onarılmayacak izler taşıyan bir hayat yaşamaya mahkûm olmuştur. Sanırım insanın insanlıkla olan bu kirli savaşı kıyamete kadar devam edecek!

Kişisel ihtiraslar, din ve mezhep savaşları, küresel çıkarlar ve reel politikalar; yerel kültürü, geleneği, geleceği ve masum sivilleri katletmeye dün olduğu gibi bugün de devam edecek!

Sosyal Medya denilen yeni yapmacık dünya düzeninde her ne kadar benim de bir kısmına katıldığım “savaşa hayır” sloganları atılsa da Türkiye’nin son 4 yılda yaşadığı ‘Mavi Marmara, uçak düşürülme ve son olarak Akçakale’de 5 vatandaşın öldürülmesi’ olayına seyirci kalması demek; bir nevi var olduğu düşünülen gücünün yok olması ve ‘şamar oğlanına döndü’ algısının oluşmasına neden olacaktır. Olaya duygusal değil de ateşten bir çember olan Ortadoğu içerisinde küresel bir aktör olduğu düşünülen Türkiye’nin politik algısı, güç dengeleri ve sınır kaygıları açısından bakıldığında Suriye’ye son derece makul ölçülerde karşılık verilmesi mantıklı ve yerinde bir karar olarak desteklenmelidir. Sonuçta herkesin bildiği bir başka dünya denklemi de savunma acizliğinin yansıması olarak “Silahların oylardan daha çabuk hükümet değiştirdiği” gerçeğidir!

Üstelik ilk kurşunu sıkan olmadığımız gibi sivil hedeflerin değil de bizzat kurşun sıkan askeri hedeflerin vurulduğu bilgisi de halkları kardeş iki ülke adına izah edilebilir bir savunma metodudur.

Suriye tarafından gelen başsağlığı mesajları ve alttan alma politikası da yerinde ve bu sürecin tırmanmaması ve savaş çığırtkanlarının susturulması adına sürece olumlu bir katkı sağlamıştır. Şimdi iki ülkenin de halkı kardeş ve Müslüman olan vatandaşlarının beklentisi savaş çıkmaması ve işin içine NATO, AMERİKA, AB gibi oluşumların dahil olmamasıdır.
Zaten ekonomik olarak ağır bir bunalımda olan AB, NATO ülkeleri ve seçimler nedeniyle Amerika’dan alamayacağımız müttefik desteği; yerli savunma teknolojisine ve silah sistemlerine sahip olmayışımız; İran ve Rusya gibi Suriye rejimini destekleyen iki önemli aktöre bağlı enerji politikalarımız nedeniyle Türkiye’nin böyle bir savaşa girmesi, girse bile sürdürmesi son derece ciddi sıkıntılar doğuracaktır. [Mümkün değildir!]

Bu nedenle mümkünse kimse artık söze mesela diyerek söze başlamasın!
Ciddi bir mesele diye söz alsın!

Çünkü küresel aktörlerin savaş dedikleri olaya ben masum insanların katli ve işgal diyorum. Üstelik dünyanın son 200 yılı ağırlıklı olarak savaş stratejisi ve işgal politikalarıyla belirlenmiş, insanlık ağır krizlerden geçmiş, çok ağır bedeller de ödemiştir.

Günümüze ve büyük devletlerin savaş stratejilerine baktığımızda bilmemiz gereken en önemli konu belki de şudur; Ekonomik kriz varsa savaş hep olacaktır. Küresel silah tüccarı devletlerin geçim kaynağı masum insanları katleden ateşle oynayan politikaları ve silahlarıdır.

Her ne kadar savaşın kazanan bir tarafı varmış gibi algılansa da insanlık açısından bakıldığında ne olursa olsun, savaş kimsenin kazanamayacağı kadar lanet bir kaybediştir!

Bu yüzden içinde ölme, öldürme, katletme, yok etme, işgal ve sömürü planı olan bütün savaşların canı cehenneme…
Umarım en kısa zamanda Suriye ve Türkiye halkları olarak ortak hayallerde yeniden buluşuruz.
Çünkü hayat aynı safta tanımadığımız insanlarla aynı duaya “Âmin!” demekle güzelleşiyor!

Nurdal Durmuş yazıları
facebook : http://www.facebook.com/nurdaldurmus
twitter : http://www.twitter.com/nurdaldurmus